HELAK OLAN İNSANLAR YOK OLAN BİR MEDENİYET : POMPEİ

İnsanın tüylerini diken diken eden , ama bir o kadar da hayran bırakan bir antik şehir Pompei. Ama bu şehir ile ilgili bir çok rivayetler var.

Şehrin adı İtalya’nın orta kesimlerinden yerleşen Osci’lerin, Oscan lisanında beş sayısından ‘’pompe’’ den geliyor.

Pompei  İtalya’nın Napoli şehri yakınlarında eski bir Roma şehri. Araştırmacılar, şehrin 6. ya da 7. yy. da Osci’ler yani İtalyanlar tarafından keşfedildiğine, birçok kabilenin yaşamından çok sonra, 80 yılında Romalılar tarafından yerleşildiğine inanıyor ve bundan tam 160 yıl sonra ise şehrin nüfusunun yaklaşık 20 bin kişiye kadar ulaştığını düşünüyorlar. Şehir su ve kanalizasyon kanalları, sokaklardaki yürüme sistemi, anfitiyatrosu, stadyumu ve limanı ile o zamanın teknolojisine kıyasla çok ileri bir şehir. Bugün bile ister istemez insan, o zamanın şartlarında düşünülmüş çözümleri gördükçe büyüleniyor.

Pompei şehri 1748 yılında İspanyol mühendis Rocque Joaquin de Alcubierre tarafından keşfedilmesine kadar kül yığınları altında kalmış. Havanın ve nemin az olması nedeniyle şehir neredeyse o zamanlardaki haliyle korunmuş durumdaymış. Yapılan kazılarla büyük bir kısmı gün ışığına çıkarılmış. Kazıları 1863 yılında devralan Giuseppe Fiorelli, kazılar yapılırken kalıntıları içlerine plastik bir alçı sıkarak saklayabileceğini keşfetmiş. Bu da günümüzde bile, kanımızı donduracak bir şekilde, insanları öldükleri haliyle görmemizi sağlıyor. Dua eden adam ya da kadın gibi. Ama bunun birçok yerde, bu insanların çok günahları vardı o yüzden taş oldukları şeklinde ifade ediliyor.

Bu arada, pompeililerin yaşam tarzı da diğer bir tartışma konusu, bugün denize kıyısı olmayan Pompei, o zamanlar inanılmaz ticaretin yapıldığı bir liman şehriymiş. Şehrin %60’ ını zengin nüfus oluştururken, geri kalan kısmını ise köleler oluşturuyormuş.

Genelevler…

Bu şehre, günahler şehri denmesinin sebebi cinselliğin çok ön planda ve şehirde birçok genelevin olması, eşcinselliğin ise doğal karşılanması. Ancak bir liman şehri olan Pompei’ de şehre birçok gemicinin gelmesi nedeniyle, genelevlerin bu kadar fazla olması normal sayılabilir. Ayrıca genelevlere giden yolların açıkça penis şeklinde taşlar ile ifade edilmesi birçok kişi tarafından acayip karşılanırken, şehrin dilini bilmeyen gemicilere yol göstermenin en doğal yolu gibi…

Giuseppe Fiorelli, kazılar yapılırken kalıntıları içlerine plastik bir alçı sıkarak saklayabileceğini keşfetmiş. Bu da günümüzde bile, kanımızı donduracak bir şekilde, insanları öldükleri haliyle görmemizi sağlıyor.

Bu arada bir diğer rivayete göre, şehirdeki zenginlik o kadar fazlaymış ki, insanlar yedikleri yemekten çok daha fazla keyif alabilmek için yatarak yer ve yediklerini kaz tüyü ile kusarak, yemeye devam ederlermiş. Bu da sanırım sadece Pompeililere değil, Romalılara has bir özellik.

Şehri gezerken evlerin içlerinde tek tek girip neredeyse oradaki yaşamı gözünüzde canlandırabiliyorsunuz. Bazı detaylar bile olduğu gibi duruyor. Örneğin Sirico’nun villasında yerde Salve, Lucru (hoş geldiniz, para) yazısı gibi. Bu villanın 2 ortak tarafından yönetilen bir ticaret firmasının binası olduğu biliniyor. ( Sirico ve Nummianus). Kitaplıktaki papirüs tomarları, meyhane tezgahlarındaki kadehler, son müşterilerin bıraktıkları paralar, yazıcı dükkanındaki balmumu tabletler aynen bırakıldığı gibi duruyor. Sanki yaşam dondurulmuş ve görebilelim diye bizim için saklanmış gibi. .

Zenginlik o kadar fazlaymış ki, insanlar yedikleri yemekten çok daha fazla keyif alabilmek için yatarak yer ve yediklerini kaz tüyü ile kusarak, yemeye devam ederlermiş.

Beni en çok etkileyen belki de o zaman sokak isimleri yerine geçen, her birinde farklı şekiller olan sokak çeşmeleri oldu. O zamanı düşününce, su sistemine de hayran kalmamak elde değil. Su sistemi sayesinde, sokak çeşmelerine, yüzme havuzlarına, en  az 4 adet halk hamamına, evlere ve işyerlerine hatta süs havuzlarına bile su gidebiliyor.

D

Duvarlarda olan fresklerin çoğu Pompei tarzı. Bazıları erotik içerikli, şans getirmesine yönelikte birçok fresk yapılmış, bugün bunların çoğu Napoli Üniversitesi bünyesinde saklanıyor. Sokaklarda her iki yanınızda uzanan evleri ve dükkanları ayırt edebiliyorsunuz. Bulunan bir anfitiyatro, 2 adet de tiyatro var ama şehrin hala 2/5’i toprak altında çıkarılması için ise en az 300 milyon dolarlık bir bütçe gerekiyor.

Pompei tarzı fresklerin birçoğu Napoli Üniversitesi’nde saklanıyor.

Bu arada kazılarda bulunan bir çok seks içerikli fresklerin ise bilinçli olarak tekrar saklandığı söyleniyor. Öyle ki; seks ve üreme tanrısı Priapus’a ait inanılmaz büyüklükteki penisin, 1998’ deki sağanak yağışa kadar saklı kaldığı, en bilinenler arasında. Hatta 1819 tarihinde karısı ve kızı ile National Museum’u ziyaret eden Napoli Kralı 1. Francis, erotik sanattan o kadar utanıyor ki, neredeyse 100 yıla yakın bir zaman müzenin kapatılmasına sebep oluyor. O tarihten bu yana açılıp kapanmalarıyla bilinen müze, en son 2000 yılında tekrardan görüşe açılıyor.

 Dolayısıyla, belki de bu olayın ilahi ceza olduğunu düşünen çok sayıda Hristiyanın da olduğu bir gerçek. Ama şunu da düşünmeden geçemiyorum aktif olan bir yanardağın bu kadar yakınına kurulan bir şehir, her zaman böyle bir risk içermez miydi?

Pompei her yıl yaklaşık 2. 5 milyon turist tarafından ziyaret edilen ve UNESCO’nun Dünya Mirası kapsamında olan bir yer. Ve öncelikli korunması gereken bir yer ancak 2010 yılında bu bir trajediyi de maalesef engelleyememiş. Gladyöterlerin evi olarak da bilinen Schola Armotorum’un aşırı yağışlar ve ihmal nedeniyle çökmesi, bize tekrar tarihi eserleri ne kadar korumamız gerektiğini hatırlatıyor.

Gelelim o güne…

Tarih 23 Ağustos 79

Pompei’de o dönemde Roma İmparatorluğu hüküm sürmekteymiş ve başında da tarihin  gördüğü en gaddar ve sapık hükümdar olduğu söylenen Caligula varmış.

CALİGULA

Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus yani takma adıyla Caligula, kısaca deli olarak tanımlanabilecek olsa da, bu deliliğinin altı onca acımasız ve tuhaf örnekle doldurulabilir. Arenada yapılan aslan dövüşlerinde aslanlarla dövüşecek yeterli mahkum kalmadığında, seyirciler arasından rastgele seçtiği kişileri arenada aslanların önüne sürdürürmüş.  Ensest duyguları yoğun olan Caligula,  en sevdiği kız kardeşi olan Drusilla’yı hamile bırakmış. Sonrasında ise doğmamış çocuğun yarı tanrı olabileceği düşüncesi ile Drusilla’yı parçalayarak ceninin alınmasını sağlamış. Drusilla’nın ölümü üzerine ise onu tanrı olarak ilan etmiş. .  Ergenliğinde üç kız kardeşiyle ensest ilişki yaşamış. Para getirir düşüncesi ile sarayında topladığı Roma hanımefendileri, onların kızları ve öksüz gençlerden oluşan bir genelev açmış.  MS. 37-41 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nun 3.  Caesar’i olarak yaptığı 4 senelik hükümdarlığı sonunda kendi muhafızları tarafından öldürülmüş.

Tabiî ki başta böyle bir imparator varken halkında ondan geri kalır yanı olması beklenemezdi. Pompei’nin dört bir yanı genelevlerle çevriliydi. Ayrıca eşcinsellik çok normal karşılanıyordu. Şehrin edepsizliğe düşkünlüğü nedeniyle tarihten silindiği inanışı çok büyüktür.

Asiller müthiş zenginlik içindeydi. Rivayete göre önce yemek yer daha sonra yediklerini kaz tüyleri kullanarak kusarlardı. Nedeni ise daha fazla yemek yiyebilmek, yemek zevkinden daha fazla faydalanmaktı. . .

Vezüv Yanardağı’nın eteklerinde küçük bir liman şehri olan Pompei dönemin en önemli ticaret merkezlerinden bir tanesiymiş. Halk bu sayede çok zenginleşmiş. Nüfusu hakkında farklı kaynaklarda, farklı farklı bilgilere ulaşmak mümkün. Ancak yaklaşık 20 bin kişilik bir nüfusu olduğu tahmin ediliyor. Nüfusun %60’ı asil, %40’ı kölelerden oluştuğu söyleniyor. Felaket günü şehirde normal hayat devam ediyor. O gün hava her günkünden  biraz daha boğucuymuş. . . Üstelik çok hafif de bir deprem olmuş ama fazla önemsememişler.

Ve yanardağ patlaması

23 Ağustos 79 senesinde gerçekleşen yanardağ patlaması ile birlikte şehrin üstüne önce küller ve taş parçaları yağmaya başlamış. Aslında öldürücü etkisi az olabilecek bu püskürme, halkın bölgeden uzaklaşmak yerine evlerine kapanması sonucu çok daha büyük bir felakete dönüşmüş. Korkunç felaketten kimse sağ kurtulamamış. 18 Kilometrelik bir alan içerisindeki Pompei lavlar altında kalmış. Ve tüm şehrin yok olması birkaç saat sürmüş.

 Ölümlerin en büyük sebebinin patlama esnasında ortaya çıkan zehirli gazlardan olduğu düşünülüyor. Bölgeyi meşhur eden unsurlardan biri olan taşlaşmış bedenlerin elleriyle yüzlerini ve burunlarını kapatır haldeki pozisyonları da bu tahmini güçlendiriyor.

Pompei’nin 16. 000 kişilik nüfusunun büyük bölümü taş olmuştu.

Vezüv öylesine kuvvetli püskürmüştü ki kül bulutları, felaketi haber verircesine Anadolu, Suriye hatta Mısır’a kadar uçuşmuştu. Tüm zenginlikler, makamlar, güzelliklerle birlikte Pompei insanları taş oldu. O insanları bugün İtalya’da açık hava müzesinde görülebilirsiniz.

Felaketin ardından küllerin altında kalan şehir, yaklaşık 2000 sene sonra yapılan kazılar sonucu gün yüzüne çıkartılmış. Bu çalışmalar esnasında, yanardağdan püsküren örtü altında kalan insan bedenleri çürümüş ancak kalan boşluklara doldurulan bir çimento-kireç karışımı, insanların ölmeden hemen önceki son hallerini tüm detaylarıyla gün yüzüne çıkarmış. Taşa dönmelerinin sebebi ise yanardağın püskürttüğü volkanik tuzun sertleşmesi. . . Bu lavlar kalıp oluşturmuş, zamanla içerideki vücut çürümüş fakat kalıp aynı kalmıştır.

Bir cevap yazın