YAŞAMA TUTUNMAK

Acılarımızla yaşamaya çalışıyoruz. Pandemi sürecinin ardından yaşanan İzmir depreminde minik Elif’in parmaklarının hayata tutunuşunu,anne ve babasını kaybeden gençleri ve kendi kurtuluşlarına sevinemeyen insanların acılarına tanıkolduk.  Bu yaşananlar ise onların kaderi değildi. 2020 yılında Amerika, Jamaika, Rusya, Meksika, Yeni Zelanda gibi ülkelerde yedi ve üstü şiddetinde depremler oldu.

Bu ülkelerin tamamındaki can kaybı sadece on kişiyken ülkemizdeki can kaybının nasıl yüzlerle ifade edildiğini sorguluyor insan. Birbirleriyle bitişik konumdaki apartmanların biri yıkılırken neden diğerleri yıkılmadan kalabiliyor? İşleri kılıfına uydurmayıp, binaları doğru düzgün yapsaydık bugün şu saatte annesi işten dönecekti Arif’in. Anahtarı kapının kilidini usulca açacak ve elindeki erzakları mutfağa bırakacaktı. Belki de oğlu seslenecekti içeriden: ‘anne sen mi geldin?’ diyecekti. Ve annesine sadece bir tebessüm etmek için odasından çıkacaktı. Akıllarına ölüm hiç gelmeden gülümseyeceklerdi birbirlerine.Çocuklar ailesiz; aileler evlatsız kalmayacaktı. Eşler birbirlerine evlenirken verdikleri sözü yerine getirecekler; bir yastıkta kocayacaklardı. Çocuklarının düğünlerine ev sahipliği yapacak; torunlarını kucaklayacaklardı.

Elif babasının elini sımsıkı tutarak parka gidecekti ve o büyürken babası onun küçücük elini avuçlarında tutup: ‘korkma kızım ben yanındayım’ diyecekti.

Elif, hayatagüvenle bakarak büyüyecekti. Demire, çimentoya ya da duyarsızlığa harcadık o güzel

hayatları. Kar payını arttırmak için çevrilen oyunlarda masum insanların gözyaşları kaldı. Bir anlayabilsek,mutluluk denen o pırıltının maddi değerlerden çok uzaklarda olduğunu. Huzurlu ve mutlu bir hayat için sıradışı isteklere yer olmadığını fark edebilsek. Hangimiz geçmişteki anılara bakıp tabakları dolduran yemekleri, kaldığı yerin konforunu hatıraları arasında saklıyor. Kimsenin dağarcığında böyle bir anısının olduğunu düşünmüyorum. Geçmişe dönüp baktığımızda bazen bir ses gelir kulaklarımıza (bir sesleniş) ya da bir gülümseme belirir gözlerimizin önünde; maddi değeri olmayan küçük şeyleri, anılar olarak biriktiririz ya da sevgi dolu bir dokunuştur içimizi ısıtan.

Mutluk, ailecek yaptığımız bir yolcuk; evimizdedostlarınızla yediğimiz sofradaki içtenliktir. Hiç bir lüks, eşsiz doğa manzarasının verdiği huzuru sunamaz. Işıl ışıl akan bir derenin içindeki balığı görmenin yarattığı sevinci, giyilen en pahalı markaların giysileri yaşatamaz. Takıların ağırlığını duyarız sadece, ruhlarımıza bir çiçek kokusunun tazeliğini veremez. İnşaat alanı açmak için yok edilen ormanlık alanlar, en verimli ovaların imara açılması, özgür doğal ortamlara alışkın canlıların kümeslere kapatılmasının amacı mutlu bir hayata kavuşma isteği değil hırs ve aç gözlülüğü insanoğlunun.

İzmir depreminde bir kere daha yıkılan, enkaza dönen binalar değil insanlığımız oldu. Demirden ya da kullandığı çimentodan çaldığını kar sayan zavallı insanlığımız. Bu binalara oturma izni veren kişileri vicdanlarıyla, şehirleri toplu mezarlara çeviren hükümetleri yarattıkları eserleriyle baş başa bırakıyoruz.

Vatandaşlar olarak tüm usulsüzlüklere göz yumduğumuz için bir sitem de kendimize yolluyoruz. Bundan sonra daha duyarlı vatandaşlar olabilmeyi başarabilecek miyiz? Kesilen ağaçlara, kuruyan göllere ve çürük yapılan binalara DUR diyebilecek miyiz? Usulsüzlüklere karşı çıkabilecek miyiz? Hiç şüphe yok ki 2020 daha çok konuşulacak ve asla unutulmayacak bir yıl oldu. Her ne kadar ona, bizlere üzüntülerle dolu bir yıl yaşattığı için sitem etsek de çok değerli dersler de verdiğini kabul etmemiz gerekiyor. 2020 nefes almanın en büyük şans olduğunu, insanın sevdiğine sımsıkı sarılabilmesinin,

sevdiklerimizin yanımızda olmasının ve sağlıklı olmanın mutlu olmamız için yeterli olduğunu bizlere hatırlattı. Depremden 91 saat sonra enkazdan çıkarılan Ayda bebekle mucizelerin var olduğunu bir kere daha gördük. Minnacık bir yavrunun beton blokların arasından bir filiz gibi hayata tutunuşuna tanık olduk. Dünyada kötü insanlardan daha çok sayıda iyi insanların da var olduğunu ve bu ülkede birlikte yaşıyorsak birbirimize ne kadar ihtiyacımızın olduğunu, ölümün kucağından bizi hiç tanımadığımız, ismini dahi bilmediğimiz bir elin çekip aldığını gördük. Toplum sağlığını düşünmenin de aslında kendi sağlığımızı düşünmek olduğunu hatırlatan bir yıl oldu 2020.