Televizyonda kurumların işe eleman alımlarıyla ilgili bir konuşmayı dinlerken eski günlere gittim. O zamanla şimdiki zamanı ve o zamanki kurallarla şimdiki zamanın kurallarını karşılaştırdım.
Ege’nin bir kasabasındaki ortaokulda müdür yardımcısı olarak çalışıyordum. Kasabadaki belediyeye eleman alımı yapılacağında sınav komisyonu kuruluyordu ve o kurulda ben de yer alıyordum. Kaymakam onayıyla kurulan o komisyonda bulunan öğretmen arkadaşlarımızla adaletli bir uygulama yapıyor, yazılı sınavda ve mülakatta kimsenin hakkını yemiyorduk. Zaten başvuru sayısı altı ya da yedi kişi oluyordu. Sınavların sonucu açıklandığı zaman da hiç kimse itiraz etmiyor, herkesin hakkını koruduğumuzu biliyorlardı.
Bilemiyorum, biz mi öyle çalışıyorduk, bütün komisyonlar mı? Adam kayırmacılık günümüz boyutlarında değildi sanki. Hemşeri kayırmacılığına diyeceğim bir şey yok bu arada. Geçmişle bugünkü durum ya aynıdır ya da günümüzde azalmıştır. Bu kayırmacılığın Ege’de daha az olduğundan hiç kuşkum yok.
Böyle bir sınavı Doğu’da çalıştığım bir kasabada da yapmıştım. Okulumuza bir hizmetli alınacaktı. Sınava bir kişi başvurmuştu. Sınavımızı yaptık ve o arkadaşı göreve başlattık. Sınavda tek olmasına ve kendisinden başkasının alınmayacağını bildiği halde, saygı ve minnetle bakıyordu bana. Çok güzel çalışıyordu. Yazının başlığını iyi ki koydum ya, Aslında bu iyi ki’nin de keşkesi var. Bazen iyi ki der insan bazen de keşke. Biri iyi davranışlarımızın biri pişmanlıklarımızın iç hesaplaşmasıdır. Doğu’daki bu hizmetlimize yaptığım bir davranış en büyük keşkelerimden biridir. Bir akşamüstü son zil çalmış öğrenciler okulu terk ediyordu. Bu sırada çalışanımız yerleri süpürüyordu. Biraz daha yavaş süpür, biraz daha bekle, öğrenciler çıksın, diye bağırdım. Geri çekildi gitti. Ertesi gün odama geldi, ağlayarak, keşke öğrencilerin içinde bağırmasaydınız bana, dedi. Ne diyeceğimi şaşırdım, yerden göğe kadar haklıydı. Haklısın, dedim. Ama o hali bugün bile gözümün önünde.
Yine bir sınav komisyonu kurulmuştu. Bu kez Batı’da. Okul müdürümüz belgeyi getirdi. Bu kez sınav komisyon başkanı olarak atanmıştım. Müdürümüz oralı olduğu için bu komisyondan kaçmış yükü bana paslamıştı. Çok iyi bir insan olduğunu ve kendisinden çok şey öğrendiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Bu sınavda okulumuza memur alınacaktı. Hatırladığım kadarıyla sekiz ya da dokuz aday vardı. Bunlardan biri her gün birlikte olduğumuz bir ailenin sevdiğim bir kızıydı. Sabah erken gelip soruları hazırladık, sınavı başlattık. Bir süre sonra çalışanımız gelip telefondan arandığımı söyledi. Telefondaki kişi yakın hissettiğim bir partinin ilçe başkanıymış. Sizinle tanışamadık ama tanışırız bir gün sizin okuldaki sınava bir yakınımız giriyor, adı şu, yardımcı olursanız sevinirim, dedi. Ben çok şaşırmıştım, kendimi toparladım, hak eden kazanır, deyip telefonu kapattım. Sınav odasına gittim, adı söylenen kişiye: Bak kardeşim, birileri sana torpil için aradı, kazanırsan hakkınla kazanırsın, kimsenin elini öpme. Dedim. Yazılı sınav sonunda mülakat yaptık. Daktilo kullandırdık. Sonunda ilçeden gelen bir kızla o delikanlı birinci ve ikinci oldular. Genç delikanlı, özür diledi, haberim yoktu, babamın işidir, dedi. Genç kız göreve başladı. Öğrendim ki bu kız, lise yada ticaret lisesi mezunuymuş ve pamuk tarlalarına çapaya ve pamuk toplamaya gidiyormuş. Yine öğrendim ki herkes, aile dostu kızımızın sınavı kazanacağına inanıyormuş. İyi ki dedim o zaman. Şimdi de iyi ki diyorum.
O aile ile de hiçbir sorunumuz olmadı. Zaten o konuda bir sözcük dahi etmemişlerdi. Sonra bir başka belediye sınavında tek başına olduğu için kazandı.
İyi kilerinizin çok olması ile hoşça kalın dostça kalın. Bayramınız kutlu olsun.