KUSURLARIMIZI SEVELİM

   DİDEM SARACEL                             

Zayıf bir çocuk olan abimden 10 yıl sonra dünyaya geldim. Annemin iştahlı çocuk hasreti benim doğmamla sona erdi. Belki de dualarının karşılığı olarak Allah ona gürbüz bir evlat vermişti sonunda. Ben iştahlı bir çocuk olarak sekiz yaşlarına geldiğimde annem de artık fazla iştahlı bir çocuğun sakıncalı taraflarını anlamıştı. Minik yumurcakların ilk zamanlarında toplu olmaları sağlıklı olduklarına bir işaretse de ileriki dönemleri de sağlıksızlığa işaretti. Yaşım onları bulduğunda evdeki ekmeklerin artık dolap içlerine saklandığını hatırlıyorum. On yaşımdan itibaren hayat hep sağlıklı yaşama alışkanlıkları edinme çabalarıyla geçti. Artık yağda kızaran köftelere ekmeği bandırıp yemeler ya da tereyağını peynir gibi ekmeğin arasına doldurup yemelere hep sınırlar getirildi. Buna rağmen yine de topluydum. Sonra ise hayatıma spor girdi.

O dönemler İstanbul bir rüya şehirdi. Sene 1970’ler, İdealtepe ile Maltepe arasında İstanbul’un en meşhur plajları vardı. Bunlar İdealtepe ve Süreya plajlarıydı. Bizim yazlığımız da İdealtepe plajının hemen yakınındaydı. Marmara Denizi dünyanın hiçbir yerindeki denize benzemez. Deniz, içilesi kıvamda, bedeninizi yumuşak bir kumaş gibi sarar. Marmara’nın sahil şeridinin dibi genellikle kumdur. Bu sebepten geceleri ışıl ışıl parlayan yakamozlu bir deniz olur. O kum taneleri, kristal bir ayna gibi ay ışığını yansıtır. İşte böyle bir denize sıfır yazlıktı bizimkisi. Buraya altı aylıkken gelmişim. Ne zaman yüzmeyi öğrendiğimi hatırlamıyorum. O yaz fazla kilolarımdan kurtulmak için sabah dokuzda içine girdiğim sudan akşam dokuzda çıkıyordum. Hızla zayıflığa terfi ettim. On yaşımdan sonra ise hayatımda hep spor vardı. On beşlerimde zayıf ve atletik bir genç kızdım. Vücudumun hemen her yeri incelmesine rağmen kollarım genetik kodlamanın neticesinde hala “tombik” ti. Kendi kendime “neden benim kollarım hem cinslerim gibi zarif değil?” diye içlenip üzülüyordum. Bu sorunuma çare olarak kolsuz bir şey giymemeye çalıştım.

 Yıllar geçti. Evlendim, çocuklarım oldu. Emekliye ayrıldım. Kapalı yerlere duyduğum rahatsızlıktan dolayı artık yeni spor dalları yaşantıma girmişti. Bisiklet ve kayak sporu yapıyordum. Yüzme hayatım ise Marmara’nın acı kaderiyle birlikte çoktan bitmişti.

 Hayatım da her şey güzel giderken bir sevgililer günü sonrası gittiğimiz kayakta çok feci bir kaza atlattım. Sağ ayağım kayakların ayağımdan çıkmamasından dolayı vida gibi etrafında döndü. Feryatlar içinde hastaneye kaldırıldım. Yapılan tespitlerden sonra sağ dizimin neredeyse çıkma noktasına geldiğini öğrendim. Kabuğuna sığamayan ben altı ay hareketsiz yattım. Sonrası koltuk değnekleriyle geçti. Doktorların bana söylediği şey ise sadece yüzebileceğimdi. Ben de yıllar sonra havuzda tekrar yüzmeye başladım. Eski sağlığıma kavuşamasam da koltuk değneksiz yürüyebilmek istiyordum. Yüzmenin bacağıma olan faydasını çok kısa bir sürede fark ettim. İşte ondan sonra her gün üç saat suda kalıp yüzmeye başladım. Bir süre sonra da dizimden ameliyat oldum. Ameliyat sonrası tekrar yüzme çalışmalarına geri döndüm. Bu temponun sonunda kendimi çok iyi hissettim. Türkiye Yüzme Federasyonu’nun düzenlediği Masterlar yüzme yarışlarının yapıldığını öğrenince müracaat ettim. Trabzon’da yapılan yüzme yarışlarında 50 metre de birincilik 100, 200, 400 metrede ikincilik ve 800 metrede üçüncülük kazandım. 2017 Samsung Kıtalar Arası Yüzme Olimpiyatları’nda ise 2 bin 500 yarışmacının katıldığı uluslar arası olimpiyatlarda genel sıralamada 7. ve Türkiye sıralamasında 2. geldim. Şimdi hayalimi Avrupa’da yapılacak olan Dünya Olimpiyatları süslüyor.

Şişman bir çocuğun önce kilo verme çabası ve sonrasında ise o vahim kazanın açtığı hasarı giderme çabaları beni bu noktalara taşımıştı. Hiç şüphe yok ki aldığım bu madalyaların gerçek kahramanı benim “tombik” kollarımdır.

Kişileri farklılaştıran “kusur” gibi görünen özelliklerdir. Ruh ve beden kusurlarımızı sevelim. Onların sayesinde kimlik kazanabildiğimizin farkına varalım. Bütün hüner farklılıklarımızı işleyip avantaja dönüştürebilmektir. Bizdeki “kusur” farklılık başkalarında yoksa o aynı zamanda bizim şansımızdır. Bütün mesele o farklılığı en iyi ve en doğru şekilde nerede ve nasıl kullanabildiğimizdir.

Bir başka sonuç ise hayatınıza giren bazı olumsuzluklar belki de sizi farklı yerlere taşımak içindir. Aklınız size çıkış noktaları gösterecektir. Kalbinizin sesini dinleyin ve pes etmeyin.                                                                                                                         

Bir cevap yazın