AŞK MI YOKSA KANLI MEYDAN MUHAREBESİ Mİ?

ZELİHA ŞENGÜL

14 Şubat Sevgililer, diğer bir deyişle “Aşıklar” Günü, yine geldi çattı. Takvimler 14 Şubat’ı gösteriyor. Yılın bu zamanı ve özellikle öncesi, sayısız sohbetin, “geyiğin” konusunu teşkil ediyor. Kapitalizmden girip “bunun bir aldatmaca olduğunu iddia ederek” hafif kıskançlık krizleriyle bu haftayı atlatmaya bakacağız yine. Kısacası 14 Şubat’ta sevgilimizin olması bir dert, olmaması daha büyük bir dert. Daha haftalar öncesinden, her türlü iletişim kanalından pompalanan hava da bizlere hiç yardımcı olmayacak malumunuz. Sevgilisi olanlara kolaylık sağlamayı amaçlayan reklamlar, işleri iyice Arap saçına çevirecek.

Sevgiliye alınan hediye bir anda sevgimizin büyüklüğünü ispat için ortaya koyduğumuz en büyük delil haline dönüşecek. Sevgimizin ispatı, alınan hediyenin büyüklüğü, kalitesi ve en önemlisi etiketiyle doğru orantılı olacak. Etiketteki rakamlar ne kadar yüksekse sevgimizde o kadar büyük demektir. Düz mantık bunu gerektirir. Hediye arama, bulma ve seçme sürecinde bir yanda çıtayı uzaya çıkartanlar, diğer yanda farklı ve benzersiz olacağım diyerek sınırları zorlayanlar ölümüne kapışacak ve bunlar her türlü sosyal medya hesabından hunharca paylaşılacak…

Bir de bütçesi sınırlı olanlar var ki onların durumu içler acısı… (13 Şubat’ta bir bahaneyle sevgiliden ayrılıp 15 Şubat’ta tekrar barışmayı düşünenler bile olacak.) Sevgilisi olanların, özellikle erkeklerin, hediye dünyasında kaybolmadan doğru hediyeyi bulabilmek için master yapmış olmaları geriyor ki; “Sevgililer Günü”nü kazasız belasız atlatabilsinler. Çünkü erkekler için durum çok daha karmaşık ve zorlayıcı. Çünkü biz kadınlar onlara göre daha karmaşık canlılarız. Basit düşünüp basit kararlar veremiyoruz. Bu durum onların işini oldukça zorlaştırıyor. Diğer bir zorlayıcı nokta ise kadınlar için üretilen hediye seçeneklerinin oldukça fazla olması. Basit düşünmeye programlanmış erkek beyni bu kadar seçenek arasında kalınca error vermesi kaçınılmaz oluyor. Sevgiliye alınacak yanlış bir hediye, “Allah muhafaza”, bir sonraki sevgililer gününe kadar, hatta ömrün sonuna kadar başa kakılabilir. Durum o kadar ciddi yani.    

HEDİYE BAHANE AŞK ŞAHANE

Sevgili, yar, canan, dost, aziz, habib, maşuk, yaren, yavuklu ve daha niceleri…

Hepsi sevileni yani sevgiliyi tasvir etmek için kullanılan kelimeler. Duygu tek ama onu anlatma çabası sonsuz, sınırsız. Aşk ya da sevgi bitmeyen bir kaynak. Binlerce yıllık insanlık tarihinde bıkmadan usanmadan anlatılmaya çalışılan his. Şiirler, romanlar, efsaneler, savaşlar daha neler neler? Aşkı anlatabilmek için bütün lügatlardaki binlerce kelimeyi hoyratça israf ediyoruz fakat aşkı yaşamayı becerebiliyor muyuz? Cevap tartışılabilir fakat ezici bir çoğunlukla cevap bellidir aslında: Kesinlikle HAYIR! Çünkü aşkın taraflarının büyük bir çoğunluğu, kendilerini bir anda, en kanlısından meydan muharebelerinin içinde buluverir. Aşk eşittir: bir mücadele, bir alt etme, bir ele geçirme çabası. Sanki sevdiğin değil de alt etmen, yenmen gereken bir rakibin ya da düşmanınmış gibi algıladığın sevgilin! Ne kadar hazin? Oysa sevgi kadar insana iyi gelen bir ilaç daha bulamadı modern tıp. Sevgi, insanı iyileştirir, güzelleştirir, tortularından arındırır ve berraklaştırır.  

NASIL GÖZ GÖREMEZSE KENDİNİ, KİŞİ DE KENDİNİ SEVEMEZ!

Aşk ya da sevgi konusunda değişmeyecek tek bir gerçek var: Sevgi, karşındaki kişiyle anlamını bulur. Modern dünyanın ben merkezci, egoist benlik algılarında sevgilinin yeri yoktur oysa. Önce ben gelir, ardından sen. Ama işin aslı hiç de öyle değildir ve dikkatli gözler ya da hassas ruhlar, durumun tam tersi bir gerçeklik içerdiğini bilirler. Zira, nasıl göz kendini göremezse, kişi de kendini sevemez. Uzun lafın kısası; sevilebilmek için ikinci bir kişinin varlığına ve onun sevgisine ihtiyaç duyarız. Günümüzün modern hayatında, her türlü iletişim kanalından sürekli pompalanan ben merkezci yaklaşımlar, bireyleri şımarık bir egoya hapsediyor. Bu yaklaşımlar, sürekli kendini önceleyen, mutlu olmak için deli gibi çırpınan ama özünde mutsuz, umutsuz, yılgın bireyler yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Oysa aşk, ya da sevgi denilen şey iki kişilik bir eylem ve sürekli kişilerin eylemlerinden beslenen canlı bir ilişki biçimidir. “Kişi değerini bilenin yanında kıymetlidir” sözü bu gerçeği yalın bir şekilde ortaya koyar. Varlığımız, başka kişilerin varlığına ve onlarla geliştirdiğimiz ilişki şekillerine bağlıdır ve anlam kazanır. Aşkın zamanı ya da bir takvimi yoktur elbette fakat günlük telaşlarımız içinde unuttuğumuz ya da ihmal ettiğimiz sevgilimizin varlığına, yılda bir kez bile olsa, şükrederek teşekkür etmek neden kötü olsun ki? 14 Şubat Sevgililer Günü’nü, ipin ucunu kaçırmadan, dozunu aşmadan ve en önemlisi de sevginin özünü yitirmeden geçirenlere ne mutlu!

SEVGİLİLER YA DA AZİZ VALENTINE GÜNÜ

Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat’ında birçok ülkede kutlanan özel gündür. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda “Aziz Valentin Günü” olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır. Hikaye ise şöyle: İmparator 2. Claudius, Roma’yı kendi katı kuralları ile zalimce yöneten bir hükümdardı. Onun için en büyük problem ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Ona göre bu durumun tek sebebi Romalı erkeklerin aşklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriydi. İşte bu yüzden Roma’daki tüm nişan ve evlilikleri yasakladı. Aziz Valentine, Claudius’un hükümdarlığı zamanında Roma’da yaşayan bir papazdı. Kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte Claudius’un yasağına rağmen çiftleri gizlice evlendirmeye devam etti. Ancak imparator bu durumu bir süre sonra öğrendi. Aziz Valentine, insanları evlendirmeye devam ettiği için tutuklandı ve yaptıklarının cezası olarak dövülerek öldürüldü. Milattan sonra 270 yılının 14 Şubat’ında Hıristiyan şehitliğine gömüldü. 

SEVGİLİLER GÜNÜ’NÜN İLK KARTI


Yıllar geçtikçe yavaş yavaş 14 Şubat, sevgililerin, aşıkların birbirlerine aşk mesajları yolladığı bir gün haline geldi. Bununla paralel Aziz Valentine de bütün sevenlerin koruyucu azizi haline gelip böyle anılmaya başlandı. Sevgililer Günü, 1800 yıllardan sonra Amerika’da Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından sonra daha çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay haline geldi. Bunun doğal sonucu olarak olayın ticari yönü de ön plana çıkmaya başladı. Neredeyse herkes, her yıl 14 Şubat’ta, sevgilisine ya da eşine bu günün ruhu ile bütünleşen, sevgisini anlatan hediyeler veriyor.

Bir cevap yazın