AŞK

Adı daha dillerde  dolaştığı anda yüreklere sıcaklık veren  sihirli kelime “Aşk”tır.Soğuk bir kış düşünün; ciğerlerinizden verdiğiniz nefes havayla karşılaşınca donacak kadar ayaz bir günde,elleriniz soğuk havanın etkisiyle kırışmış,vücudunuz tirtir titrerken,içerisinde gürül gürül odunları yanan bir eve girmek gibidir aşk.Daha evin kapısı aralanırken içerinin cezbedici sıcağı insanı yüreğinden tutup çeker içeriye.Kendinizi çıtır çıtır sesler çıkartarak yanan ateşin tam dibindeki koltuğa atıverirsiniz. Sarının aralıklarla kırmızıya ve hatta kızıla döndüğü alevler esir alır sizi.Vücudunuz ateşe teslim olur.Bu anlar nasılda huzur doludur insanın yüreği.Gevşer ve hayat güzelmiş dersiniz.Belki dışarıda bastıran soğuk havayı düşündükçe kendinizi şanslı hissedersiniz.Aşk tutkudur,kaçıştır aslında. Kimimiz acı soğuktan kaçar, kimimiz güven ister hayatında.Her ne ise aradığımız karşılaştığımız an yüreklerimiz kavuşur, adeta sarılır birbirlerine. Ruhlar hissedersevgiyi.Siz kaçırsanız da gözlerinizi o yolları aşar,yine yüreğinize bırakır küçük zeytin dalını. Anlatır size olan aşkını.Aşkı,sevgiye dönüştürebilmek ise ayrı bir beceri ister.Sevgi, aşkın olgunlaşmış halidir bence. Bazen ruhumuzun yani iç sesimizin haykırışlarını, isyanlarını duymayız. Kulaklarımızı  kapatır,ruhlarımızı hapsederiz derin dehlizlere.Her insanın aşka ve sevgiye ihtiyacı vardır.

Evren,canlı ve cansız varlıklardan oluşur.Bu büyük kozmos varlığını bölünme,dağılma ve parçalanma esasına göre sürdürmektedir. Aslında makro düzeyde konuya bakacak olursanız  evrenin benzer etkiler üzerinde varlığını sürdürdüğüne tanık olabiliriz.Büyük Patlama<Big Bang>sonucu evrenin oluşumu ile iki hücreden bir canlının oluşumu aynı derecede şaşırtıcı olmalıdır.O halde doğmak,gelişmek, var olmak ve tüm sürecin sonunda tekrar paçalanmak, dağılmak hep aynı yap bozun parçaları olmalıdır.

Aslında temel dürtü çoğalmaktır.Bu kavramı büyümek, genişlemek yani sonuç olarak üremek şeklinde açabiliriz. Bizler tüm genlerimize kodlanmış bu şifreler ile yaşamaktayız. Ruhumuz daha dünyaya geldiğimiz andan itibaren eksik olan parçasını aramaya başlıyor.Tüm yaşamsüreci boyunca kendimizi bu eksik kısmımızı bulmaya adıyoruz.Bunu vücudumuzun gelişen organlarında çok net bir şekilde görmekteyiz aslında.Bedenimiz ruhumuzdan çok daha dürüst ve açık bir şekilde bunu ortaya koyuyor. Bence yanlış olan bu olguları yok saymaktır. İnsanoğlu; engellenemez iç güdüsüne inanılmaz bir sihir bulmuştur. Aşk, tılsımlıilaç gibi mucizevi bir iksirdir. Aşkın var olduğu her şey inanılmaz bir estetik kazanır.Birbirlerine kur yapan iki güvercin ya da tabiatın en yırtıcı canlılarından biri olan aslanın eşine kendini beğendirme çabalarına benzer şekilde insanlarında karşı cinse duydukları sevgi üremeye sanatsal bir boyut kazandırır.

Sonuç olarak hepimiz benzer içgüdüsel dürtülere sahibiz.

Şubat ayı denilince akla ilk gelen Sevgililer Günü oluyor.

14 şubatın Sevgililer Günü olarak kutlanıyor olması bazı kimseler tarafından olumsuz karşılanabilir. Kimisi bir sevgilisinin olmamasını,kimisi bugünün kapitalist düzenin bir parçası olup insanları tüketime yönlendirdiğini ileri sürecektir.  Herkesin kendine göre haklı gerekçeleri olabilir.Bana göre Sevgililer Günü, sevginin önemini hatırlatması açısından önemlidir.

Bugünü unutanlar için yanında bir seveni olmayanlar için hatırlatma günüdür.Hayat yalnız yaşanmıyor.Bugünün önemini pahalı hediyelerden arındırıpsevginin insan hayatındakiönemini vurgulamak lazım.Siz, aklınız,herşeye yeterim desenizde ruhunuz aynı tok sesle buna katılmayacaktır.Ruhlar bedenin içinde hapis hayatı yaşarlar.Gün yüzü görmezlerse küserleriç sıkıntınız olurlar.Onlarında nefes almaya ihtiyaçları var.Ruhlarını bedenlerine hapseden insanlar soluk alıp veren bir makinaya dönüşüp mutsuzlaşırlar. İşte tüm bu nedenlerden dolayı

Aşık olun, sevin ve çoğalın….

Bir cevap yazın