Her yıl Mart ayının gelişini içimde kontrol edemediğim bir coşkuyla karşılar;evde zaman geçirmekistemezdim. Topraktan boyunlarını uzatmış çiğdem, menekşe, gelincik, papatya çiçeklerine bakmaya doyamazdım. Patlamış mısır gibi tomurcuklar açmış ağaçlar baharın sonlarına doğru verecekleri meyvelerin lezzetini haykırır gibi göz kırparlardı adeta.“Hey bizi unutmayın; Nisan ayında çağlalar, Mayıs ayında yeşil erikler,çileklerile bekliyoruzsizi” dediklerini duyar gibi dolaşırdım aralarında. Yolun en tozlu yerinden el sallarlardı dut ağacı, “Benim de dutlarım olacak, gelin doyuncaya kadar yiyin.” derken yemyeşil yaprakları nazlı nazlı sallanırdı rüzgarda.
Bu bahar yoklar, duymuyorum seslerini.
Kuşlar da yok bu bahar. Oysaki havada bahar kokusu dolaşınca ilk onlar coşardı. Minnacık yavrularına tüm gün yemek taşırlar, etrafa mutluluk dağıtırlardı. Bu kış kestiler yuvalarının olduğu çam ağacını. Şimdi bahçemizde hiç kuş sesi de kalmadı. Onlar da artık yoklar.
Yağmur suçlu yağıyor, dünyayı kirlerinden temizleyemedi.
Atmosferdeki ozon tabakasını deldik,denizleri çöp evlere çevirdik,kutuplardaki dev buzulları eritip iklim değişikliklerine sebep olduk,yağmur ormanlarını kuruttuk ama bunlar bile hızımızı kesmeye yetmedi.Dünyaya zarar vermeye devam ettik. Bizlere hayvanlar da dargın.Bundan 2,5 milyon yıl önce Doğu Afrika’dan başlayan yolculuğumuzun sonunda tüm gezegeni istila ettik, onları yerlerinde yurtlarından kovduk, yaşam hakkı tanımadık.Şimdi gönüllerini almak için yaptıklarımız yeterli mi sizce?
Yüzüme vuran rüzgarda kışınserinliği var. Ruhum sararmış kurumuş otlar gibi yağmur da yağsa yeşermiyor. Gönlüm kışı yaşarken ilkbaharın rüzgarını hissetmiyor.Bu bahar dünyaya yeni gözünü açan bebekler bile gülmüyor. Hiç ses yok okul yollarında. Sabahları gözlerimi açarken bu bir rüya olmalı diyorum ama değil.Dünya hiç bu kadar yalnız olmadı.
Peki! Kim suçlu?
Benim suçlu. Bu sefer suçlu bulmak için etrafıma bakmayacağım.Her şeyimle işte idam sehpasındayım.Bir başkasının neler yapması gerektiğini konuşuphep başkalarını suçlamadık mı?Bu sefer ipi kendi boynuma geçirdim ve suçluyu aramaya önce kendimden başlamaya karar verdim. Ben bu cennet dünyayı bir çıra gibi yaktım. Doğruyu bildiğim haldeyanlışa “DUR” diyemedim. Sesim yeterince gür çıkmadı.
Dünyada yaşamanın bir bedeli olduğunu ve hepimizin sorumlulukları olduğunu düşünmeden yaşıyoruz.Elimizi, kolumuzu sallayarak yaşayamayacağımızı,Tanrı’nın bahşettiği aklı,kasları,tüm organlarımızıkullanarak yaşadığımız çevreyi korumaya çalışmamız gerektiğini unutmak belki de işimize geldi.Dünyada yer işgal etmenin bir bedeli var.Yaşamak ciddi bir iştir.
Şimdi ıssız bahçeye,kederli ağaçlara bakıyorum.
Yok etmek için mutlaka bir sebep buluyoruz. Büyümesi yıllar almış bir çam ağacını elektrikli testerelerle beş dakikada kesipsonra tozlu ve boş sokaklara, üstümüze doğru gelen koca bloklara bakıp güneşi görmeye çalışıyoruz.
Yokgüneş bize, Coronavirüs var.
Bize Coronavirüsler yakışır.
Yazıyı mükemmel buldum. Tam bir öz eleştiri ve çok da doğru. Baharı yaşamadan neredeyse kış gelecek. Çünkü yaz mevsimini tedirgin geçireceğiz. Duygu bu kadar güzel anlatılır. Didem hanımı tebrik ediyorum. Güzel günler hepimizin olsun.