İMKANSIZ AŞK

Şehrin ana caddesinde yürürken, pişman oldu evden çıktığına. Havanın bu kadar sıcak olacağını düşünememişti. Bu sıcak havada ne yapabilirim, nereye gidebilirim, diye düşündü. Arkadaşlarını arasa olmazdı. Aşağı yukarı hepsi evliydi. Haftanın son gününü eşleri ve çocuklarıyla geçirirlerdi. Birdenbire ne kadar yalnız olduğunu düşündü. Şehrin en kalabalık caddesinde yürüyorum ve yalnız hissediyorum kendimi. Ne çelişki ama, diye düşünüp gülümsedi. Sonra Özdemir Asaf’ın dizeleri düştü beynine:

              Yalnızlık paylaşılmaz

              Paylaşılsa yalnızlık olmaz

Arkadaşlarının ve ailesinin tüm ısrarlarına rağmen kaçmıştı hep evlilikten. Takıldığı kadınlarda da kusurlar bulup uzaklaşmıştı bir süre sonra. Bunları düşünerek yürürken sinemanın önüne geldiğini fark etti. Bu mevsimde şehrin en serin yeri sinemadır, diye düşündü, içeri girdi. Kendisi gibi düşünenler de varmış. Filmleri incelemeye başladı. “İncir Reçeli” adlı film ilgisini çekti. Gişeye yöneldi. İlk sıradaki adam biletini aldı. Önünde bir kadın aynı film için bilet istedi. Yerini de seçti. Çantasını karıştırmaya başladı. Çantada aradığını bulamadı. Sıkılgan bir tavırla cüzdanımı unutmuşum, girmekten vazgeçtim, dedi. Tamer, doğrudan gişedeki kıza seslendi önce: Yok, bileti iptal etmeyin, aynı filme beş sıra arkadan bir bilet daha kesin lütfen! Dedi.

Kadın şaşkınlıkla arkasına baktı:

– Olmaz, kabul edemem.

– Askıda bilet olarak düşünün, sonra siz de bir askıda bilet alırsınız

Birisine, ödeşmiş sayarız. Dedi.

Kadın: Ama size borçlu kalırım, nasıl ödeyebilirim ki? deyince Tamer: Borç falan olmaz. Dedi.

Gişedeki kız: Kestim efendim biletleri, deyince:

-Teşekkür ederim. Dedi kadın.

Salona birlikte girdiler. Ayrı ayrı yerlerine oturdular. Arada ikisi de kalkmadı yerinden.

Tamer iyi bir şey yaptığını düşündü. Beş sıra ötesindeki kadın uzun siyah saçlıydı. Yolda görse tanımazdı zaten.

Ne iyi etmişti. Sinemanın klimaları çok güzel bir serinlik ve huzur veriyordu. Film tam bir aşk hikâyesiydi. Birbirlerine âşık olup aşklarını yaşayamayan iki gencin hikâyesiydi. Gözlerinin yaşardığını hissetti. Film biter bitmez hızla çıktı salondan. Olur da kadın teşekkür etmeye kalkarsa sıkıntı yaşardı her ikisi de.

Gülnaz, şaşkınlık içinde gitti yerine oturdu. Kendini bir türlü affedemiyordu. Nasıl unuturdu cüzdanını. Niye kabul etmişti bilet önerisini. Allah’tan adam ayrı yer istemişti. O ayrı yer isteyişi güven vermişti aslında Gülnaz’a. Peki, film bittiğinde, kapıda karşısına geçip, bir şeyler içelim mi? Derse ne olacaktı? iki tarafı…

Peki, kendisinin gidip teşekkür etmesi gerekir mi? Nasıl bir çıkmaza girmişti böyle. Film çok güzeldi. Geldiğine değmişti. Ara verildiğinde yerinden kımıldamadı hiç. Bir de gözyaşlarını tutabilseydi. Hıçkırmamak için ettiği gayret de cabasıydı. Film bittiğinde ne yapacağına karar verememişti henüz. Yerinden kalktığında adamın yerinde olmadığını görünce biraz rahatladı. Kapıyı da atlatabilseydi böyle… Yok, kapıda da yoktu adam. Bütün kaygıları gitti. Ne adammış be. Diye düşündü. Böyle beyefendiler de yaşıyor muymuş ülkemde, diye geçirdi içinden mutlulukla. Azıcık da olsa hayıflandı arada gidip teşekkür etmediğine.

Bu sinema hep pişmanlıklar mı yaşatacaktı ona? Yıllar önce sevdiği adama bu sinemanın kafesinde veda etmemiş miydi? Gerçi imkansızdı aşkları. Engelleyememişlerdi aralarındaki aşkı. Adam evliydi. Yuva yıkan kadın olmayı istememişti. Telefon edip çağırmıştı kafeye. Birini bulduğunu, evlenmek istediğini, söylemişti. Hayat senin hayatın, istediğini yapabilirsin, demişti adam. Zehir mi, kahve mi içtiklerini bilememişlerdi. Gözlerinde yaşlarla kucaklaşarak vedalaşmışlardı. Öyle birine rastlar mıydı bir daha? Mümkün değildi herhalde.

Ben size dışarıdan destek veririm, dese de inandıramamıştı arkadaşını Tamer. Yeni bir çevre derneği kurmak için toplanacaklarmış. Onu da aralarında istemişler. İklim krizi, kurumakta olan göller, yakılıp yok edilen ormanlar, temiz su kaynakları, maden işletmelerince katledilen meralar, dağlar, nehirler ve betonlaştırılan tarım arazileri… Yeşile sahip çıkmak ilkesi ile bir araya geleceklerdi. İlk toplantıyı bir otelin salonunda yapmayı planlamışlar. Kadınlı erkekli on kişi vardı toplantıda. Önce tanışma, dediler. Herkes ismini söyleyip kendini tanıttı. Masadaki kadınlardan birinin sürekli olarak kendine bakmasından tedirgin oldu Tamer. Yönetime kimler girecek, kim başkan olacak, derken kendini kurucu başkan buluverdi.

Toplantının bitiminde, kendisine sürekli bakan kadın yanına gelerek: Size bir kahve borcum var. Deyince şaşırdı Tamer. Uzun boylu, uzun saçlı, iri kahverengi gözleri ışıl ışıl bakan kadın: Siz sinemadaki adamsınız, benim biletimi almıştınız. Sonra da kaçıp gitmiştiniz. Hatırladı Tamer. Olur, ısmarlayın bakalım kahvemizi. Dedi.

Gülnaz kendini anlattı. Tamer kendini anlattı. Ayrılırken Gülnaz: Size sinema ısmarlayacağım, unutmayın. Ama imkânsız aşkın filmini seçmeyelim. Dedi.

Sinemaya gittiler. İmkânsız aşkın filmi değildi.

Bir cevap yazın