30 Ağustos işin sadece bilinen kısmı. Asıl geride kalan yılları, acıları, hüzünleri, vatanını terkedenleri yazmak lazım. 30 Ağustos tarihi sadece bir sonuç. Sebeplerini iyi bilmek lazım…
Dünyanın kanunudur. Eğer gücünü kaybedersen hemen başına üşüşürler akbaba gibi. Osmanlı Devleti için de öyle oldu. İyi okuyamadı zamanı ve dünyayı. Geliştiremedi bir türlü kendisini. 3 cihana hükmeden koca Osmanlı Devleti ufacık Balkan ülkelerine savaş kaybeder hale geldi. Bazı yerlerde savaşa bile girmeden terk etti toprakları.
Düşman 3-5 koldan girerken Anadolu topraklarına, millet kendi arasında ufak ufak kıpırdanıyordu ama lidersiz olmuyordu bu işler. Bu toprakların makus kaderini değiştirecek bir lider bekleniyordu. 19 Mayıs’ta çıkarken Samsun’a Mustafa Kemal, aklında bağımsız bir Türkiye fikri vardı. Bunu yapmak ise çok da kolay değildi. Yunanistan İzmir ve çevresini, Fransızlar Çukurova’yı, İngiltere petrol neredeyse orayı, Rusya Doğu Anadolu’yu diğer akbabalar da diğer yerleri kendilerine parsellemişlerdi. Gizli antlaşmalarla ülkeyi boydan boya kendilerine almışlardı. Sağolsunlar vicdanları çok temiz olduğu için! Ankara ve çevresinde küçük bir bölgeyi de Türk insanına bırakmışlardı. Bu ne güzel düşmandı! Size Anadolu’nun tam orta yerinde toprak bile bırakıyorlardı!!!
Anadolu’nun her yerinde kadınlarımıza tecavüz ediliyor, erkekler kurşuna diziliyordu. Ege’nin bir kasabasında köye giren düşman askerini gören genç Ayşe, evine gitti ve düşman kapıyı çalınca da 1 saniye düşünmeden evi ateşe verdi. Evle birlikte cayır cayır yandı ama dokundurmadı namusuna. İngilizler, Fatih’in fethettiği İstanbul’u İngiliz bayraklarıyla donatmıştı.
Türk bir üsteğmen, daha alt rütbedeki bir teğmene selam vermediği için tutuklanıyordu. Ezan seslerinin yerini kilise çanlarının almasına ramak vardı.
Bu böyle gitmez diyen Mustafa Kemal ve arkadaşları düştüler yola. Millete güvenmekle birlikte çok akıllı ortaklıklar kurdular. Savaştan çekilen ya da girmeyen ülkelerden silah aldılar. Savaşın bittiği cephelerdeki düşmanlarla dostluk kurup hem silah olarak hem de psikolojik olarak üste çıktılar. Bir yandan Anadolu topraklarında kan gövdeyi götürürken, diğer yandan 100 yıldır savaş kazanamaz hale gelen Türkler artık savaşları kazanmaya başlamıştı. (Burada parantezi açmak gerekir. Kurtuluş Savaşı’nı bu milletin azmi ve imanı kurtarmıştır. Gökten sakallı dedeler hikayeleri falan bu milleti hiçe saymaktır. Sakallı dedeler 100 yıldır savaşı kaybederken yoktu da Mustafa Kemal önderliğinde halk ayaklanınca mı ortaya çıktı!)
Mustafa Kemal önderliğinde İsmet İnönü, Kazım Karabekir gibi efsane komutanlar, Anadolu’yu baştan aşağıya temizledi düşmandan. Geriye son bir yumruk atmak kalmıştı. Büyük Taarruz tarihinin ben özellikle seçildiğini düşünenlerdenim. 26 Ağustos 1071 yılında Alparslan Anadolu’yu Türk yurdu yapmak için nasıl Malazgirt’ten başladıysa yolculuğuna, Mustafa Kemal de aynı tarihte son yumruğu vurmak için kalktı şaha. Kısa sürdü düşmanın kovalanması ve yenilmesi. 30 Ağustos’ta hemen hemen her şey bitmişti. İzmir’deki Yunanlılar da 9 Eylül tarihinde aldı gereken dersi. Öğrettiler onlara emperyalistlerle yola çıkan için yolun sonunun neresi olduğunu…
30 Ağustos 1922 yılında Türk Bayrağı özgürce dalgalanmaya, ezan özgürce okunmaya başladı bu ülkede yeniden. Mustafa Kemal Atatürk’ün savaştan 2 yıl sonraki şu sözleri aslında her şeyi anlatıyor:
‘’ Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur. Ama Türk Ulusu’nun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum.Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.’’
Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı.