FATMA SUBAŞI

‘Selam’ Allah kelamıdır. Selam vermeyi Amerika da öğrendim. Hatırlar mısınız? İlkokul, orta okul ve lise de zorunluda olsa ayağa kalkar, öğretmenimizin selamını alırdık ve selam verirdik. Uzun yıllar sonra ne kadar önemli olduğunu yurtdışında anladım.
Amerika’ya ayak bastığımda havaalanında, pasaport kontroldeki memur ilk selam verdi, ‘hoş geldiniz’ dedi, Birkaç sorudan sonra ‘iyi seyahatler’ dedi. Bu kadar önemli bir noktadaki resmi görevlinin bu şekilde içten davranması beni şaşırtmıştı.
Welcome, Hi, Hello, Good Morning, Good afternoon, Good Evening, Good Night… kelimeleri en çok kullanılan kelimeler listesinde yer almaktadır. İçten, çıkar ilişkisi olmadan herkese (tanıdık, tanımadık), her yerde söylenmektedir; evden adımınızı atar atmaz asansörde, kafede, işyerinde, benzin istasyonunda, restorantta, jimnastik salonunda, telefonda,… Sabah kahvenizi alırken veya restorantta saatlerce sıra beklerken en az üç kişi size selam verip, iki dakikada sizin kim olduğunuz ve ne iş yaptığınız bilgisine sahip oluverir.
Amerika’ya iş için gittim, orada yaşayan Mine ablamın bana ilk uyarısı şu oldu; ‘Fatma iş yapmak istiyorsan selam vereceksin ve güler yüzlü olacaksın.’ Başlangıçta çok zorlandım, ayna karşısında gülme alıştırmaları yaptım. Annemin yıllarca beni uğurlarken ‘kızım, sağına soluna bakma, önüne bak, kimse ile konuşma’ tembihleri ile büyütüldüğüm için çok sert duran görüntümü yıkmam dört yılımı aldı. Selam verince ve güler yüzlü olunca insanların bana daha yakın olduklarını, sevdiklerini, saygı gösterdiklerini ve güvendiklerini gördüm.
Her yıl Turkiye’ye gelip giderken ilk yıllarda gümrükte soru sayısı fazla iken yıllar geçtikçe, ben selam vermeyi ve güler yüzü benimsedikçe soruların azaldığını ve geçişlerin çok kolay olduğunu anladım. İş hayatımın pozitif yönde gittiğini gördüm. İki ülke arasında gidip gelirken insanları gördükçe selam vermenin ve güler yüzlü olmanın önemi benim için bir çığ gibi büyüdü.
Türkiye’de tatilde olduğum bir yaz günü kuaförden çıktım ve eve doğru yürümeye başladım, hafif rüzgarda saçlarım savrulurken, karşıma ilk çıkan adamın yüzüne bakarak güldüm ve selam verdim, adamın bakışlarını hala üstümde hissediyorum, o anda adamın bir bakışı vardı ve birbirimizi teğet geçtikten sonra ‘Fatma! ne yaptın, sen şu an Türkiye’desin’ dedim ve arkamda bakışları hissederek, hızla uzaklaşarak ilk sokağa döndüm ve takip edilmediğimden emin olduktan sonra eve gittim.
İnsanları izlemeyi severim. Allah için, kendin için, insanlar için bugün ne yaptın? sorusunu sorarım akşam yattığımda. Türkiye’de oturup insanları izlediğimde insanlarda hep keder, mutsuzluk ve umutsuzluk görüyorum. Amerika’da oturup izlediğimde mutlu, özgüveni yüksek, umutlu ve yaşamdan zevk alan kişileri görüyorum.
Şanslı olduğumu düşünüyorum, tüm bunları görmek, anlamak, algılamak bana nasip oldu. Gurbette yaşanan bir gün iki gündür derler, vatan hasreti ile yaşarken, vatanımızın bütünlüğünün önemini kelimeler ile ifade edemezken, milletin mutluluğu temelini oluşturmaktadır.
Hep birlikte en yakınımızdan başlayalım; sevdiklerimize ve sevmediklerimize, kısaca tüm canlılara ‘selam’ verelim. Kaç günümüz kaldı selam verecek? sorusunu hatırlayalım ve hatırlatalım. Selam ile yakınlaşalım ve mutlu bir millet bütünlüğü içerisinde, vatanımızda huzurlu bir şekilde yaşayalım.