DENİZ YILDIZLARI

Evleri tren istasyonunun alt tarafındaydı. Her gün trenler geçerdi karşılıklı. Yolcu trenleri vardı, yük trenleri vardı. Geçiş saatlerini ezberlemişti. Çocukluğunun en büyük eğlencesi istasyona gidip geçen trenleri izlemekti. Yolcu trenleri özellikle ilgisini çekerdi. Değişik insanlar görürdü. Kasketli köylüler, bastonlu dedeler, şehirli kadınlar ve çocuklar. Çocuklara imrenirdi. En büyük hayali o trenin en uzağa gidenine binip bilmediği uzak kentlere gitmekti. Okulda dersleri iyiydi. İlkokul son sınıftaydı. Okumak öğretmen olmak istiyordu. Yaşadıkları yerde öğretmen okulu vardı. Babası onun çiftçi olmasını istiyordu. Yaşlanıyordu. Tarlaya, bahçeye gidip çalışacak adam lazımdı ona. Kimsenin haberi olmadan sınavlara girmiş ve okula girmeye hak kazanmıştı. Söylediği zaman evde kıyamet kopmuştu. Babasının dayağından annesi ve ablaları kurtarmıştı. Kafasına koymuştu. Geçen trenlerden birine binip gidecekti buralardan. Ama nereye gidecekti? Nasıl gidecekti? Bir kere parası yoktu. Gitse ne yapardı gittiği yerlerde? O akşamüzeri indiler trenden eniştesinin ablası ve beyi. Tabi kopan kıyameti de öğrendiler. Beyefendi araya girip yardımcı olmak istedi. Babası ona da sert cevap verdi. Ertesi sabah misafir bey kendisini kahveye götürmesini istedi. “Koskoca adam kahveyi bilmiyor mu?” diye düşündü. Yola çıktıklarında: – “Bak oğlum, ben sana yardım edeceğim. Buradan gitsen sana yardımcı olacak, seni okutacak bir akraban var mı?” Çocuğun gözleri parladı. – “Evet, var. Halam var. O beni okutur.” Cebinden bir miktar para çıkarıp eline tutuşturdu. – “Biz öğleden sonra gideceğiz. Sen akşam treniyle gidersin.” – “Tamam abi, bu iyiliğini hiç unutmayacağım.” deyip elini öptü. Plan uygulandı. Misafirler gitti. Son trene de Halim bindi. Geç saatlere kadar fark edilmedi yokluğu. Saat gecenin on biri olunca ve görünmeyince telaş başladı. Kasaba küçüktü. Orası, burası derken kaçtığı anlaşıldı. Ama nereye giderdi bu çocuk? Yakındaki tüm akrabalar yoklandı, bulunamadı. Annesi düşündü ve söyledi. – “Damadın ablasına gitmiş olmasın. Adam hemen ilk trene binip onların yaşadığı şehre gitti. Onlar da bilmiyorlardı. Koca adam ağlamaya başladı. O zaman Ersoy Bey dayanamadı. – “Abi sen bu çocuğu bulsan okutacak mısın?” – “Tek bulayım, okuturum. Ne isterse yaparım.” – “O zaman ablanın yaşadığı …….’e git. Oğlun orada. Halim hemen okula yazdırılmıştı. Babası ulaştığında okuldaydı. Hemen okula gidip aldılar onu. Öğretmen okulu müdürü anlayışlı biriydi. Hikayeyi duyunda kayıtta zorluk çıkarmadı. Halim, iyi bir öğretmen oldu. Trenler geçen kasabada öğrencilerine ışık oldu. Yanlış trenden indirip doğru trene binmesine vesile olanlara teşekkür ziyaretlerine gitti her yıl. Bazen yanlış trene biner insanlar, bazen de yanlış trende oldukları sanısına kapılırlar. Oysa kompartımanlar bile önemlidir. Doğru insanla aynı kompartımandaysanız hayatınız değişir. Tıpkı deniz yıldızları gibi. Hani bir öykü vardı bilirsiniz. Sahilde bir adam koşuşturmakta, karaya vuran deniz yıldızlarını denize atmaktadır. Onu gören biri ne yaptığını sorar. Adam söyler ne yatığını. “Ama binlerce var. Ne değişir ki?” deyince “Denize attıklarımın hayatı değişiyor” der.

Telefondaki ses: – “Amca yarın evleniyorum. Sizin nikah şahidim olmanızı istiyorum.” deyince “Peki” dedim. Aslında daha yeni arkadaş olup ciddi bir karar almadan tanıştırmıştı beni onunla. Sonra da onayımı almıştı. Oğlan, efendi biriydi. Mesleği de iyiydi. “Olur” demiştim. Ev sahibinin beşinci kızıydı Gül. Yakın bir ilçede oturuyordu ev sahibimiz. Israrlarına dayanamayıp ziyarete gitmiştik. Altı kızı varmış. Kendisi de eşi de kızları da çok cana yakın insanlardı. Kızların hiçbirini okutmamış. Yani ilkokulu bitirmelerini yeterli görmüş. Beş numara ve altı numara henüz ilkokula devam ediyorlardı. Kızları okutmamakla yanlış yaptığını, hiç değilse son iki kıza şans vermesini söyledim. Eşi de kendisi de ikna oldular. Gül, Anadolu Lisesi sınavını kazandı ve başladı. Ertesi yıl küçüğü Esme de aynı okulu kazandı. Zaman zaman okullarına gidip öğretmenleriyle ve müdürleriyle görüştüm. Çalışkan ve başarılı kızlardı. Baba da heveslenmişti ve durumdan hoşnuttu. Büyük kıza bir delikanlının askıntı olduğunu duyunca takmış tabancayı beline, oğlanı bulup dayamış kafasına. Bir daha kim yanaşır kızlara. Lise bitti. Büyük kız eğitim fakültesini kazandığını söylediğinde çok sevindim. Küçük kız PDR okumaya başladı. İlk KPSS’de yüksek puan alıp atandığında yanıma geldi Gül sevinçle. Her şeyi bana borçlu olduğunu biliyordu. Küçük kız Fransa’ya gitmeyi kafasına koyunca dil öğrenmeye başladı. Bunlar bir ilçede yaşayıp çiftçilikle geçinen bir aile için çok önemli şeylerdi. Nikaha gittim. Beni herkesle hayatını kurtaran kişi olarak tanıştırdı. Nikah defterine imza atarken kendimi çok mutlu hissettim. Gül telefon edip doktoraya başladığını bildirdiği zaman da çok sevindim. En son bana doktora tezinin ön sözünü gönderdi. Uzun teşekkür cümleleri vardı. Şimdi, o sahil kentinde okul müdürü olarak çalışıyor. Trenin yolunu makasçılar belirler. Makasçının çevirdiği kol bir vagonu yıllarca aynı yerde tutacağı gibi uzaklara çok uzaklara da götürebilir. Hatta o tren uçan trene düşebilir. Koşun sahillerde deniz yıldızlarını fırlatın denize, değişsin yaşamları.

Bazen hafif bir dokunuş yeter. O alkolik bir babanın en küçük oğluydu. Her akşam anneye şiddet uygulanırken kenarda üzüntüden ve korkudan titrerdi. Babasına olan öfkesi okul arkadaşlarına patlak veriyor, kavga ediyor, yanlış hareketler sergiliyordu. Kızların beden eğitimi dersi için kıyafet değiştirdikleri sırada sınıfa dalmış. Disipline verilecekti. “Ben konuşur çözerim” dedim. Konuştum, söz verdi. Aradan çok zaman geçmeden kızlar tuvaletine dalmış. Rahatsız etmiş. Okuldan atacaklardı. “Benim sosyolog arkadaşım var. Ona götüreyim” dedim. Randevu aldım. Birlikte gittik. Ben dışarda beklerken arkadaşım konuştu. Nasıl bir değişim oldu inanamadım. Bir daha öyle bir yanlış olmadı. O şimdi bir lisede edebiyat öğretmeni ve yönetici.

Demek ki bazen hafif bir dokunuş yetiyor. O halde dokunmalı birilerine. Hele günümüzde o kadar dokunulacak kişi var ki… ÇYDD’nin efsane kurucu ve başkanı sevgili Türkan Saylan’ bu konuda saygı ile anmamak mümkün değil. Işıklar içinde uyusun. Deniz Yıldızları projesi de onundu. Son dokunucu Haluk Levent. Her yere yetişiyor. Ne iyi yapıyor… Sizin de dokunanlardan olmanız umuduyla…

Bir cevap yazın