…W.Faulkner;”Geçmiş asla sona ermez,hatta geçmez bile”der..Çoğumuz geçmişimizi arkada bırakıp ilerlemek istememize rağmen,hayatımızın şimdiki döneminde ebeveynlerimizin ya da aramızda çözümlenmemiş sorunların olduğu başka kişilerin rollerini şu anda yanımızda,hayatımızda olan yeni kişilere yükleyerek devam ederiz.Freud buna ‘aktarım’adını vermiştir.Aktarım yaptığımızda,geçmişte hissettiklerimiz ve inandıklarımız şimdi kurduğumuz ilişkilerde yeniden ortaya çıkar.Ve kişi bunu bilinçsiz yapar.Farkında olmaksızın;eşimizde,sevgilimizde,arkadaşlarımızda,rakiplerimizde ve hatta yabancılarda geçmişimizin önemli anılarını,figürlerini görürüz.Aktardığımız şeyler;duygularımız,inançlarımız,ihtiyaçlarımız,beklentilerimiz,ön yargılarımız,hayallerimizdir.Aktarım görülmez olanı görülür kılmanın;içimizdeki dile getirilmemiş acıklı hikayeyi dile getirmenin veya E.Becker’in deyişiyle,”hayata dair beceriksizce yalanların yanlış yere yönelmesinin”inceliksiz bir yoludur.Peki gerçekten geçmiş geçmez mi?Yani bu bilinçsiz eylemi düzenlemek,geçmişin olumsuzluklarından,anı yüklerinden kurtulup hafiflemek mümkün değil mi?Birbirimizi ve tabi ki önce kendimizi berrak,duru bir şekilde yani geçmişin yüklerinden arınarak görebilmek mümkün tabi ki.Böylesi bir berraklık ancak ve ancak ”şimdi ve burada”ya yönelmiş saf bir dikkatin ve FARKINDALIĞIN zaferidir.Bilinçsiz aktarımda geçmiş etkilidir.Aktarım yaptığımızın farkında olmak,gücü yaşadığımız ana yani şimdiye verir.Farkındalık,yaşanan ana dikkat etmektir.Bunu yapabilmek içinde öncelikle kişinin içine yani kendine odaklanması,çocukluğa ait travmalar ve sırlarla dolu iç dünyasını keşfe hazır ve cesaretli olması gerekir.Bu zorlu bir süreçtir.Çünkü paradoks olarak, en çok istediğimiz şey, aynı zamanda en çok korktuğumuz şeydir. Yani içimizdeki gizli sırlara yaklaştıkça onun daha büyük bir kısmını görmeye başlarız ve daha fazlasını gördükçe daha azını kavrarız, daha az kavradıkça da daha azını görürüz. Çünkü insan kavrayamadığı şeyi göremez ve görüşü daraldıkça da yavaş yavaş uzaklaşır içindeki sırlardan ve gerçeklerden; kendini kandırmaya başlar, duygularını kabullenmekte zorlanır, inkâr eder, yalan ve sahte bir hayatın içinde kaybolur gider… Birçok ruhsal ve bedensel rahatsızlık insanların kabullenmekte zorlandıkları düşünce veya duygulardan kaynaklanır..İnsanın kabullenemediği her duygusu, dışarıya akamayan bir irin gibi bedenini ve ruhunu ele geçirir. İnsanın içine hapsettiği her duygusu aynı zamanda içini de bu duygulara hapseder. Yani kişi kendini esaret altında hisseder ve her duyguyu kabullenme özgürlüğünü içinde hissedemez. Yaşamda sevgi, neşe ve olumlu duygular kadar olumsuz duyguların da tecrübe edildiği ve edileceği pek çok olay vardır. Belirli bir nesne, olay veya bireylerin, insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim olarak tarif edilen duygu, bir his ve bu hisse özgü belirli düşüncelerin, psikolojik ve biyolojik hallerin ve bir dizi hareket eğiliminin toplamı olarak bilinir. Duyguları olumlu ve olumsuz duygular olarak iki boyutta değerlendirirsek, heyecan, mutluluk, neşe, iyimserlik gibi duygular olumlu; keder, üzüntü, korku, kızgınlık, öfke, nefret, şiddet, kıskançlık gibi duygular ise olumsuz olarak tanımlanabilir. İnsanın olumsuz duygularını hiç yaşamaması mümkün değildir, ancak bunların varlığını kabul edip, bu duygularla uzlaşmayı öğrenmesi gerekir. Aksi durumda, olumsuz duyguların yaşanmaması için kişi kendisini korumak adına bazı davranışlarını kısıtlar, atması gereken bazı adımları atamaz ve her zaman güvenli alanında kalmaya çalışarak ruhsal ve bedensel birtakım rahatsızlıklar yaşayabilir. Çünkü duygular ile bedenin kaydettikleri (beden hafızası) ve ezelden beri içselleştirilen ahlâk kuralları hep çatışma halindedir. Bu durum dolu dolu ve tatmin edici bir yaşam sürülmesini de engeller.
Duygulardan kaçınmak kişiyi o duyguların kaynağı olan kişiye ve duruma karşı bağımlı yapar. Bağımlılık acı verir ve iyileşmenin önündeki en büyük engeldir. Düşünceleri veya duyguları yok etmek mümkün değildir. Dahası bunları bastırmaya ya da reddetmeye çalışmak, uzun vadede daha fazla zarara neden olur. Duygulardan kaçınmanın alternatifi ise kabullenmektir, farkında olmaktır. FARKINDALIK, nefret, üzüntü, kaygı, endişe, korku gibi olumsuz duygulardan kaçınmak yerine onlara yaklaşabilmeyi ve onları kabullenmeyi içerir. Çoğu zaman teslim olma ve pes etme ile karıştırılan ve gerçekte şifa veren kabullenme, işlevsel olmayan değişim çabalarının terk edilmesini ve aktif bir biçimde, duyguları duygular olarak hissetmeyi, düşünceleri düşünceler olarak düşünmeyi ve anıları anılar olarak hatırlamayı ve benimsemeyi içerir. Rahatsızlık yaratan düşünceler, duygular ya da koşullarla başa çıkabilmenin alternatif bir yolu olan kabullenme; şimdiki andaki deneyimden kaçmak yerine kişiyi deneyime doğru dönmeye ve duygularına açılmaya yönlendirir. Bu sayede kişi duygularıyla yüzleşir, onları ifade eder, hoşa giden, gitmeyen ve nötr deneyimlerle birlikte olmayı ve onları kabul etmeyi öğrenir; içsel yaşantıları reddetmek, bastırmak ya da onlardan kaçınmak yerine, bu yaşantılara yaklaşmaya çalışır. Bu nedenle kabullenmenin anlamı, rahatsızlık verseler de, hoşa gitmeyen duygulara, kişilere veya olaylara yer açmak ve bunlarla uzlaşabilmektir.Günlük stresi azaltmada, kendini fark etmeyi arttırmada, duygusal zekâyı geliştirmede, yıkıcı, duygusal, bilişsel ve davranışsal süreçleri zayıflatmada her geçen gün daha fazla kullanılan bir yöntem olan FARKINDALIK; özel bir şekilde dikkat etmek, şu an ve şimdi olanı kabullenmek, olanı istemli, kasıtlı ve yargısız bir şekilde anlamlandırabilmek, dikkati, kasıtlı bir şekilde ve açık kalpli bir merakla şimdiki zamana yönlendirmek, uyanmak, kendimizle temasa geçmek ve yaşamın her anının içeriğini değerlendirebilmek demektir. Çok özel bir bilinç durumu olan FARKINDALIK odaklanma ve açıklığın olduğu bir zihin durumudur ve 10 farklı şekilde şifa verir: (1) kişinin kendini kabul etmesi ve bağışlaması için bilincini eğitir, (2) geçmiş zamanda sıkışıp kalmak ya da gelecek için sürekli endişelenmek yerine, şimdiki zamanın nasıl yaşanabileceğini keşfetmeye yardımcı olur, (3) kişinin sürekli “keşkeler” ve “acabalar” ile uğraşmak yerine, olaylara spontane tepki verme yeteneğini ortaya çıkartarak ruh, kalp, beden ve zihin bütünlüğünü sağlar, (4) düşüncelere, duygulara ve bedensel duyumlara odaklanıp bilinci geliştirir, (5)olumsuz duygularla baş etmeyi, onları güvenli bir şekilde deneyimlemeyi ve karşılamayı sağlar, (6) karmaşık ve gürültülü dünyada dinginliği, huzuru ve barışı bulmaya yardımcı olur, (7) şimdi ve burada olana odaklanmayı kolaylaştırır, (8) kişinin kendisiyle, diğerleriyle ve çevresiyle daha çok temasa geçmesini sağlar, (9) kişinin daha az yargılayıcı olabilmesine hizmet eder ve (10) daha fazla huzur, dinginlik ve sükûnet içinde yaşamayı vaat eder..Aktarımlar,geçmişimizi gizlice bugün gemisine bindirirken;FARKINDALIK ise gemimizdeki gereksiz,kaçak ağır yükleri denize boşaltarak,güven içinde şimdi limanına gitmek için bize eşlik eder.Aktarım,başkalarına ve kendimize dair yakıştırmalara bağımlı olmak gibidir.FARKINDALIK ise başkalarını,yaşamda olup bitenleri ve kendimizi tam şu anda her nasılsak öyle görmemizi sağladığı için;bunun panzehiridir.FARKINDALIK şifa verir..Gerçekten çaresiz olmadığımızı çarenin kendi ellerimizde olduğunu,ama bunun için çaba harcamamız gerektiğini unutmayalım dostlar.Yeni sene kendiliğinden güzellikler getirmeyecek.Eski senedeki aynı davranışları,aynı tepkileri,aynı alışkanlıkları devam ettirerek yeni yıldan yeni ve güzel şeyler beklemek fazla romantik oluyor.Aynı şeyleri yaparsak aynı şeylerle karşılaşırız.Herkes kendi durumuna,gücüne,imkanlarına göre bir şeyler eklemeli hayatına.Herhangi bir şey.Ama tabi ki kendimize ve çevremize iyi gelecek,katkı koyacak şeyler.Mutlaka hedefler belirlemeliyiz.Bu hedefler gerçekleştirebileceğimiz türde ve öncelikle kısa zamanlı hedefler olmalı..Her gün 1 saat kitap okumak yerine her gün 15 dakika okuyacağım ya da her gün 10 bin adım atacağım yerine 5 bin adım atacağım gibi..Kendimizi tanımanın,FARKINDALIĞIMIZI oluşturup,güçlendirmenin en önemli yollarından biri de PSİKOTERAPİ’dir.Çünkü insan her yaşta,her ne yaşamış olursa olsun,PSİKOTERAPİ ile yeni bir başlangıç yapabilir.Düne ait acıların bugün ayağımıza dolanmaması için en etkili yollardan biridir Psikoterapi..Psikoterapi’ye başlamak da cesaret ve farkındalık işidir.Güçlü olanlar ya da gücü ellerine almak isteyenler PSİKOTERAPİ’ye başlar..Ertelemeyin,karar verin ve uygulayın..Her neyse bu..Yeni sene herkese ŞİFA ile gelsin…Umutbir elin,en sonundagece boyuncabize yol göstermek içinışık saçan ayadokunacak başka bir eleulaşacağına duyulan inançtır..N.Mazza