“Sanat olmasına gerek yoktur fotoğrafın. Fotoğraf tarih olayıdır.Tarihi zaptediyorsun. Bir makina ile tarihi durduruyorsun. Ben gazeteciyim, fotoğrafçı değilim. Fotoğrafçı bomba patlar kaçar. Ama gazeteci peşinden gider olayı yakalamaya çalışır. Fotoğrafçı ile gazeteci arasındaki fark budur, bu farkı anlamak lazım. Ben de her şeyi gazetecilik tarafından düşündüm ve bu yaşa kadar ona göre çalıştım. Biz 20. asrın foto muhabirleri, kameramanları görsel tarihi yazarız. Yazarların yazdığı tarih gibi uydurma değil. Gerçeği görür, yazar ve belgeleriz” sözleriyle foto muhabirliğini tanımlayan, objektifiyle tarihi durduran büyük usta Ara Güler 90 yaşında hayata gözlerini yumdu. Türkiye’de yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olan Ara Güler, 17 Ekim günü tedavi gördüğü Florence Nightingale Hastanesi’nde kalp yetmezliği nedeniyle aramızdan ayrıldı. Meslek hayatı boyunca Türkiye’nin ve dünyanın pek çok ünlü ismini fotoğraflayan Ara Güler, üniversitelerde hakkında tezler yazılan bir duayendi.İngiltere’de yayımlanan Photography Annual antalojisi onu dünyanın en iyi yedi fotografcısından biri olarak kabul etti. Dünyanın dört bir yanını dolaşarak, defalarca savaş bölgelererine giderek milyonlarca kare fotoğraf çeken Güler, bir dönemin hafızasıydı aynı zamanda. İstanbul aşığı olan büyük usta, “İstanbul’un Gözü” olarak da tanımlanıyordu. Yaşamı boyunca pek çok ödül kazanan Ara Güler Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’ne de layık görülmüştü.

DUAYEN FOTO-MUHABİR ARA GÜLER’İN BİYOGRAFİSİ
90 yıllık ömrüne milyonlarca kare fotoğraf sığdıran Ara Güler kendi internet sitesinde biyografisini şu şekilde özetler:
16 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu. Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalışırken Muhsin Ertuğrul’un Tiyatro Kurslarına devam etti; çünkü yönetmen veya oyun yazarı olmak istiyordu.
1950’de Yeni İstanbul Gazetesi’nde gazeteciliğe başlarken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam etti. 1958’de Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin yakın doğu foto-muhabirliği görevlerini üstlendi. 1954’de Hayat Dergisi’nde fotoğraf bölüm şefi olarak çalışmaya başladı.1953’de Henri Cartier Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajansı’na katıldı ve İngiltere’de yayımlanan “Photography Annual Antalojisi” onu dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. Aynı yıl ASMP’ye (Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edildi.

1962’de Almanya’da çok az fotoğrafçıya verilen “Master of Leica” ünvanını kazandı. İsviçre’de çıkan Camera dergisinde kendisine özel bir sayı ayırdı. 1964’de Mariana Noris’in ABD’de basılan “Young Turkey” adlı yapıtında fotoğrafları kullanıldı.1967’de Japonya’da çıkan “Photography of the World” antolojisinde Richard Avedon ile birlikte bir dizi fotoğrafı yayınlandı. 1967’de Kanada’da açılan “İnsanların Dünyasına Bakışlar” sergisinde, 1968’de New York Modern Sanatlar Galerisi’nde düzenlenen “Renkli Fotoğrafğın On Ustası” adlı sergide; aynı yıl Almanya’da, Köln’de Fotokina Fuarı’nda yapıtları sergilendi. 1970’de “Türkei” adında fotoğraf albümü Almanya’da yayımlandı. Sanat ve sanat tarihi konularındaki fotoğrafları ABD’de Time-Life, Horizon ve Nesweek kitap bölümlerince ve İsviçre’de Skira Yayınevi tarafından kullanıldı. 1971’de Lord Kinross’un “Hagia-Sophia” (Ayasofya) kitabının fotoğraflarını çekti.

Yine Skira yayınevince Picasso’nun 90. yaş günü için yayımlanan “Picasso Metamorphose et unite” adlı kitap için Picasso”nun foto-röportajını yaptı. 1972’de Paris Ulusal Kitaplıkta sergisi açıldı. 1975’de ABD’ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalının fotoğraflarını çektikten sonra “Yaratıcı Amerikalılar” adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi. Yine aynı yıl Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan “Kahramanın Sonu” adlı bir belgesel film çekti.1979’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Foto Muhabirliği” dalındaki birincilik ödülünü aldı.
1980’de fotoğraflarının bir kısmı Karacan Yayıncılığın bastığı “Fotoğraflar” adlı kitabında basıldı. 1986’da Hürriyet Vakfı’nca basılan Prof. Abdullah Kuran’ın yazdığı “Mimar Sinan” kitabını fotoğrafladı. Aynı kitap 1987’de “Institute of Turkish Studies” tarafından Ingilizce olarak yayınlandı.1989’da “Ara Güler’in Sinemacıları” kitabı basıldı.1991’de Dışişleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı’nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) “The Sixth Continent” adlı kitabını fotoğrafladı.

KİMLER KİMLER KADRAJINDAN GEÇMEDİ Kİ!
Bu arada bütün dünyayı gezerek foto röportajlar yaptı ve bunları Magnum Ajansı ile dünyaya duyurdu.İsmet İnönü, Winston Churchill, İndira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Picasso, Aşık Veysel, Nasım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Orhan Veli Kanık, Sophia Loren gibi birçok ünlü kişinin fotoğraflarını çekti. Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları 1992’de Fransa’da, ABD ve İngiltere’de “Sinan, Architect of Soliman the Magnificent” adlı kitabı yayımlandı. Aynı yıl “Living in Turkey” adlı kitabı İngiltere, ABD ve Singapur’da “Turkish Style” başlığıyla, Fransa’da “Demeures Ottomanes de Turquie” adıyla yayımlandı.1994’de “Eski İstanbul Anıları”, 1995’de “Bir Devir Böyle Geçti”, “Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü” fotoğraf kitapları yayımlandı. Ara Güler’in fotoğrafları Paris Ulusal Kitaplıkta, ABD’de Rochester Georg Eastman Müzesi’nde Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu’nda bulunuyor. Köln Mueseum Ludwing’de Das Imaginare Photo Museum’da fotoğrafları sergileniyor.







ÖDÜLLERİ
1979 – Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Birincilik Ödülü (foto muhabirliği dalında)
1999 – Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, meslekte 50 yılını dolduran gazetecilere verilen “Burhan Felek” basın hizmeti ödülü
2000 – Fransa Légion d’honneur nişanı
2004 – Yıldız Üniversitesi fahri doktora unvanı
2005 – Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü
2008 – İstanbul Fotoğraflarıyla İstanbul Turizm Özel Ödülü
2011 – Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü
PİCASSO’YU ÇEKENE KADAR NE ÇEKTİM
Ünlü ressam Picasso’nun 90. yaş kutlaması için hazırlanan Picasso Metamorphose et Unite adlı kitap için yaptığı röportaj ünlü ressamın şatosunda gerçekleşir.

Bu röportaj sırasında fotoğraf çektirmeyi sevmemesiyle bilinen Picasso’nun çok sayıda fotoğrafını çekmeyi başarır ve şöyle anlatır bu zorlu çekimin öyküsünü: “Çektim, ama çekene kadar neler çektim, sen gel onu bana sor. O günlerde fotoğrafçılığını yaptığım Skira Yayınevi, Picasso’nun kitabını basacaktı. Ev atmosferindeki fotoğrafları çekme görevini yaptım. Gittim, üç gün evinde kaldım. Bir ara bana dönüp, “Sen benim bu kadar fotoğrafımı çekiyorsun, ben de senin remini çizeyim” demez mi! Resmimi çizdi, imzasını da attı. Türkiye’de bir tane orijinal Picasso vardır, o da benim evimde.”

CHARLİE CHAPLİN’İ FELÇLİ HALDE ÇEKMEK BANA YAKIŞMAZDI
Ara Güler, hayranı olduğu Charlie Chaplin’in fotoğraflarını da çekmek ister: “Chaplin benim dünyamı kuran, bana vizyon veren, hayata bakmayı öğreten adam… O zamanlar İsviçre’de bir şatoda yaşıyordu. Bunların şatosunun önünde üç gün, kar kıyamet demeden fotoğraf çekmek için bekledim. Sonunda karısı Oona donmamdan korkup, “Konuşursan konuş, ama resim çekme” dedi. Adam yürüyen iskemlede, felçli resimlerini çektirip akıllarda böyle bir imaj bırakmak istemiyordu. Çünkü o da benim gibi elimdeki fotoğraf makinesinin acımasız olduğunu biliyordu. Pire gibi dolanarak dünyanın en cevval tipini yaratmış Charlie Chaplin’i felçli halde çekmek bana yakışmazdı, o nedenle onun fotoğrafını fırsat bulduğum halde çekmedim.”

APHRODİSİAS ANTİK KENTİ ve ARA GÜLER
Aphrodisias Antik Kenti’ni keşfeden kişinin Ara Güler olduğunu günümüzde pek çok insan bilmez. Bu keşif tamamen tesadüf sonucu gerçekleşmiş oldukça şaşırtıcı bir hikayeye sahip. Aphrodisias Antik Kenti bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor ve önemli turizm değerlerimizden biri. Hikaye ise kısaca şöyle:
1958 yılında Aydın’ın Geyre İlçesi’nde bir baraj açılışına gazeteci olarak giden Ara Güler dönüşte yolunu kaybedince bu antik kentle yolları kesişir. Bir köyden geçerken köylülerin tarihle iç içe yaşadığını görür. Köyde yaşayan insanlar tarafından Roma sütunları ve mimari parçaları hala kullanılmaktadır. Köyde yer alan her türlü mimari yapı, Roma dönemi eserlerini de barındırmaktadır.Tarihi lahitler bile üzüm şırası süzmek için kullanılmaktadır ve köyün her yeri tarihi eserlerle doludur.Ara Güler, gördüğü manzara karşısında o kadar şaşırır ki makinasının deklanşörüne üst üste basar, onlarca fotoğraf çeker ve İstanbul’a döndükten sonra bu bölgeyi araştırmaya başlar. Fakat hiçbir bilgiye ulaşamaz. Çektiği fotoğrafları çeşitli kuruluşlara gönderir fakat beklediği ilgiyi bulamaz.En sonunda fotoğrafları Times Dergisi’ne gönderir. Times fotoğrafları renkli çekmesini ister ve Ara Güler tekrar aynı köye giderek renkli fotoğraflar çeker. Bu yolla dünya basınına dağıtılan fotoğraflar bir anda büyük yankı uyandırır. Amerika’dan gelen arkeologlar Geyre’de araştırma yapmaya başladıklarında buranın Roma İmparatorluğu’na ait, tarihi MÖ. 500’lü yıllara dayanan ve ismini tanrıça Afrodit’ten alan Aphrodisias Antik Kenti olduğunu anlarlar. Prof. Dr. Kenan Erim ise 1961 yılında kazı çalışmalarına başlar.
Ara Güler yaptığı bir röportajda Aprodisias ile tanışmasını şu sözlerle anlatıyor:
TARİH VE BUGÜN İÇ İÇE: BÖYLE ACAİP YER HAYATIMDA GÖRMEDİM!
“Devir 1958. Adnan Menderes’in son zamanlarıydı. Aydın’da valiye gittim. “Adnan Menderes’in açılış yapacağı baraj var. Beni oraya gönder, açılışta resim çekeceğim” dedim. Şoför “Kestirme yol biliyorum, oradan gidelim”dedi. Kestirme yoldan giderken yolu kaybettik. Yolu kaybedince de nereye gitsek karşıma hep o büyük kayalar çıkıyordu. Güneş battı ve zifiri karanlık oldu. Gidiyoruz, gidiyoruz yine aynı kayalıklara geliyoruz. Kaybolduk! Baktım bir ışık var. Bir kahve… Kahveye girdik, adamlar oyun oynuyor. Lüks lambasıyla aydınlanıyordu. Biraz sonra gözüm ışığa alıştı, bir de baktım ki kahvede masa yok. Sütun başlıklarını masa yapmışlar ve üstünde domino oynuyorlar.Tarih ve bugün içi içe yaşamakta. Böyle acayip bir yer hayatımda görmedim. Harabe dediğin harabedir. Ama bu öyle değil, bu bambaşka. Bu, tarih içinde yaşayan bir şehir. Baktım ki taşların içinden suratlar bana bakıyor. Hemen aklıma röportajın adı geldi; Aphrodisias Çığlığı… O taşlar bana bakıyor ve “Beni buradan kurtar!” diye çığlık atıyor.”