YOL ARKADAŞI

YOL ARKADAŞI

“Servis aracı doldu,  ikinci araca binin” dediler.  Belki iyi olmuştu aracın dolduğu.  Ön koltuklar boştu ve önde yolculuk yapmayı severdi.  22. 20 uçağı için üç saat önce düşmüştü yollara.  Havaalanına vardığında özel şirketin görevlileri,  sadece sırt çantası olduğu için,  kuyruğa girmeden yer alabileceğini söylediler.  Kimlik numarasını verdiğinde görevli kadın: Sizin uçuşunuz görünmüyor.  Uçuş bilgilerinizi alabilir miyim? Dediğinde,  gerekli bilgileri mesajlara bakarak verdi.  “Sizin uçağınız sabah 6. 30’da kalkmış efendim” dedi görevli kadın.  Ne yapacağını şaşırdı.  Gitmeliydi bu gün mutlaka.  Başka uçuşlar aradı.  Her şirketten, ” Bu gün oraya uçuşumuz yok. ” Cevabını aldı.  Gidiş-dönüş aldığı biletin gidiş saati kalmıştı aklında.  Karayolunu denemeliydi.  Havaalanından çıkıp soruşturunca,  o yöne giden bir otobüs şirketinin yakın olduğunu öğrendi.  Taksi onu on dakika bile gitmeden ulaştırdı oraya.

Biletini almış,  hafif bir şeyler atıştırmıştı.  İçerisi sıcaktı.  Dışarıya çıktı.  Otobüsün gelmesine ya da hareketine bir saatten fazla zaman vardı.  Güneş ufukta batmış,  kızıllığı ufuk çizgisini ve üstündeki bulutları etkilemiş,  çok güzel bir görünüm oluşturmuştu.  Az ilerde bir bank vardı.  Gidip oraya oturdu.  Az sonra,  elindeki telefonla kavga eder gibi konuşan bir kadın gelip yanına oturdu.  Başıyla hafif bir selam verdi.  İster istemez duyuyordu konuştuklarını.  Bir havayolu yetkilisiyle konuşuyor,  derdini anlatmaya çalışıyor,  karşıdaki anlamayınca daha çok sinirleniyordu.  O da kaçırmıştı uçağını.  Kabahat işi savsaklayan görevlideydi… İlginçti doğrusu aynı bankta uçak kaçıran iki kişinin aynı anda bulunması.

Konuşma bitince: Bu bank uçak kaçıranlar bankı olmalı” dedi genç adam gülümseyerek.  Kadın da bütün öfkesini unutarak gülümsedi: “Siz de mi kaçırdınız uçağınızı?” “Benim uçak sabah erken saatte kaçmış.  Bileti gidiş-dönüş almıştım,  saatleri karıştırmışım. ” Gülmekten başka yapabilecekleri bir şey yoktu.  Babasının rahatsızlığı nedeniyle acele gitmesi gerekiyormuş ama olmamış işte.  Bodrum arabasına bilet almış.  Tesadüfün bu kadarına da “pes” demek gerek.  İkisi de aynı otobüse bilet almışlar.  Bu durum bir kez daha gülümsetti onları.  Adam tesadüfün bu kadarının,  yukarılardan,  en yukarılardan ayarlandığını düşündü bir an.  Sabah kalkacak uçağa akşam gelmesi,  kadının uçağı göz göre göre kaçırması ve aynı otobüs başka türlü açıklanamazdı.  “Kader ağlarını örüyor. ” derlerdi ya o gerçekleşiyordu sanki.

Otuzlu yaşların ortasında görünüyordu kadın.  Uzun boylu sayılırdı.  Ne çok kiloluydu ne de zayıf.  İlk gördüğünde dikkatini çeken gözleriydi.  Gözleri de gözbebekleri de oldukça iriydi.  Gözleri herkesinkinden daha parlaktı.  Işıl ışıl bakıyordu tüm maviliğiyle.  Saçları kızıldı.  Ama doğal bir kızıllıktı bu.  Kot pantolon ve aynı mavilikte bir gömlek vardı üzerinde.  Güzel,  çok güzel bir kadındı.  Saygınlık uyandıran dalgalar yayıyordu sanki.   Ağır çekim bir oyunun oyuncularıyken hızlı bir çekime girmiş gibiydiler.  Bu karşılaşma ikisine de iyi gelmişti.  Kadın avukatmış.  İstanbul’da yaşıyormuş.  Konuştular,  konuştular.  Kadının telefonu çaldı.  Telaşla açtı.  –Efendim abi.   -……….  –Abi uçağı kaçırdım.  Otobüsle geliyorum.  -……. .   Abi öğle olmadan orada olurum.  -….   – Deme abi ya.  Ne zaman? Kadın hıçkırarak ağlamaya başladı.  Kötü giden bir şey vardı.  Ama neydi? Telefon kapandıktan sonra:-Babam,  dedi.  Sonunu getiremedi.  Adını bile bilmediği kadın hıçkırarak ağlıyordu.  Ne yapmalıydı? Kadına yaklaşıp başını göğsüne bastırdı.  Teselli etmeye yarayacak cümleler kurmaya çalıştı.  Tanısa da tanımasa da böyle bir durumda kimseyi yalnız bırakamazdı.  Kadından otobüs biletini istedi.  Yazıhanedekilere kendi Muğla biletini Bodrum’a çevirmelerini ve ikisine yanyana koltuk ayarlamalarını söyledi.  Gerekli farkı ödedi.  Dışarı çıktığında kadın ağlıyordu.  Yasemin Yüksel olarak geçmişti bilete adı.  Gözyaşlarını silmeye çalışarak,  babasının son zamanlarda ağırlaştığını,  ama işlerinin çokluğundan gidemediğini,  onu son bir kez daha göremediğini,  söylerken yeniden hıçkırmaya başladı.   “Benim adım Murat.  Ben de İstanbul’da yaşıyorum.  Muğla’ya gidiyordum.  Bileti değiştirdim.  Seninle Bodrum’a geleceğim.  Yan yana yolculuk yapacağız.  Böyle bir durumda düşmanımı bile yalnız bırakamam.  İtiraz istemiyorum. ” Dedi.  Kadın,  şaşkınlıkla ve minnetle baktı ona.  Otobüs geldiğinde birlikte bindiler.  Cam kenarına oturdu kadın.  Bir süre sessiz kalmanın,  kadını acısıyla bırakmanın iyi olacağını düşündü adam.  İçin için ağlarken uyudu kadın.  Uyumak,  unutmaktır,  diye düşündü adam.  Günü yeniden yaşamaya başladı.  Evden ayrılışını,  servis aracını,  uçağı kaçırışını,  mini gara gelişini ve karşılaşmalarını düşündü.  Kadına sevgiyle baktı.  Nekadar masum görünüyordu.  Oldukça güzeldi de.  Kızdı kendine.  Kadın acısıyla uğraşırken,  o güzellik düşünüyordu.  Bir süre sonra uyandı kadın.  Uyanmak,  gerçeğe dönmekti.  Yeniden ağlamaya başladı.  Sonra özür diledi.  “Özür dileyecek bir durum yok. ” Dedi adam.  Konuştular alçak sesle uzun uzun.  Otobüs Bodrum otogarına geldiğinde taksiye bindiler.  Evin önü kalabalıktı.  Herkese sarılıp,  herkesle ağladı kadın.  Adamın içinde de bir şeyler sızlamaya başladı.  “Keşke daha çok ağlamasa. ” Diye geçirdi içinden.  Ortalık biraz durulunca,  abisi: “Bu arkadaş kim? Diye sordu.  Bu soruyu hiç düşünmemişlerdi.  Kadın bir an şaşkınlık geçirdikten sonra: “Kocam,  abi biz geçtiğimiz ay evlendik.  Yani resmi işleri yaptık.  Düğünü sizinle konuşup yapmayı düşündük. ” dedi.  Şaşırma sırası adamda ve çevredekilerdeydi şimdi.  Murat: “ Böyle bir ortamda tanışmasak daha iyiydi aslında.  Affedin artık bizi. ” Diye tamamladı konuşmayı.  Bu acılı günde bunun muhasebesi yapılmazdı.  Cami,  mezarlık,  gün bitti.  Bir süre sonra yatma vakti geldi.  Herkes çok yorgundu.  Onlara bir oda verdiler.  İlk defa yalnız kalıyorlardı.  Yasemin: Kusura bakma,  ikimiz de uçağı kaçırmışız,  otobüs beklerken karşılaştık.  Aldım buraya getirdim diyemezdim.  Bundan sonra bir şekilde söyleriz,  bir şeyler yaparız.  “Evleniriz. ” Dedi Murat.  İnanmayan gözlerle baktı Yasemin.  Düşündü sonra.  Bu adam ona sahip çıkmış,  yolunu değiştirmiş,  teselli etmiş,  buralara kadar getirmişti.  İyi adamdı,  yakışıklıydı.  Daha ne isterdi? Gözleri parladı: ” Neden olmasın? Evlenelim. ” Dedi.  En sevdiği adam,  babası,  giderken yerine birini bırakmıştı sanki.  Birbirlerinin gözlerinin içine baktılar derin derin.  Fazlası olamazdı.  Acının içine gelmişlerdi.  Sessiz sedasız evlendiler sonra.  Kimseler bilmedi nasıl tanışıp evlendiklerini.  Zamanı gelince çocuklarına anlatacaklardı hikayelerini.  

Bir cevap yazın