İNANÇ BİR İHTİYAÇ MIDIR? SEMAVİ DİNLERDE SÜMER MİTOLOJİSİNİN ETKİLERİ

Din kavramı her zaman çok karışık, çetrefilli ve kullanışlı bir alan olmuştur. Toplumları bir arada tutan en önemli yapı taşlarından biri din olarak ifade edilebilir. İnsanları bir şeye inandırmak, bir arada tutmak, bir şeye yönlendirmek, yönetmek ya da diğerlerine karşı bir cephe oluşturmak için dini inanışlar kullanılmıştır. Dini inanışların yaşanılan toplumda bir yeri olsa da din esasında kişesel bir alanı temsil eder. Kişinin bir şeye inanması ya da inanmaması onun kişisel tercihinden başka bir şey değildir. Bu noktada başka bir soruyla karşılaşıyoruz. İnsan neden bir şeye inanma ihtiyacı duyar? Yüzlerce yıldır pek çok sosyal bilim çalışmasının temel konularından biri de hiç şüphesiz budur: İnsan ve inanma ihtiyacı. Bütün dini inanışların temelinde ve özünde yatan gerçek “insanın kendinden güçlü bir varlığa inanması”dır. İnanmak insan için bir ihtiyaçtır. Bunu şu şekilde basite indirerek söyleyebiliriz: “İnsanoğlu gücünün yetmediği/yetemediği her konuda inandığı üstün güçten/varlıktan yardım ister.”

DİNİN KAYNAĞI NEDİR?

Peki din dediğimiz kavramın içini tam olarak ne dolduruyor. Ne kadarı ilahi bir güç ya da ne kadarı insanlık tarihinde binlerce yıldır biriken kültürel mirastan oluşuyor? Sorulması gereken sorulardan en basiti, kültürler mi dinden etkileniyor yoksa dinler mi kültürleri oluşturuyor? İnsanlığın kültürel birikimi, efsaneleri ya da mitleri zamanla dine mi dönüşüyor? Çift taraflı bir sarmal. Günümüzde bu iki tezin savunucuları da mevcut.

Yaşadığımız yüzyılda modern insanın en büyük açmazlarından biri hiç şüphesiz bu kültürel mirasın varlığı ve büyüklüğü. Yapılan araştırmalar binlerce yıl önce yaşamış medeniyetlerin dini inanışlarının birbirine çok benzediğini ortaya koyuyor. Öyle ki semavi dinlerin bile o medeniyetlerdeki inanç sistemlerinden esinlenilerek oluşturulmuş “dinler” olduğunu ileri sürenler var. Bu tezlerine kaynak olarak ise hemen hemen bütün Ortadoğu kökenli semavi dinlerde geçen, “Adem ile Havva’nın hikayesi, Nuh Tufanı, Habil ile Kabil’in hikayesi, Hz. İsa’nın hayat hikayesinin benzer şekilde anlatılmış olması, lanetli meyve, cennet ve cehennem kavramları, yılan ve ağaç sembolleri, kurtarıcı fikri vs.” gibi temel konuların, bu semavi dinler henüz ortaya çıkmadan binlerce yıl önce Sümer Mitolojisi’nde anlatılıyor olmasından kaynaklanıyor.

SÜMER MİTOLOJİSİ VE SEMAVİ DİNLER

Başta Sümer Mitolojisi olmak üzere antik mitolojinin üç büyüğü; Yunan ve Mısır dinleri ile bugünkü üç tek tanrılı din olan Musevilik, İsevilik (Hristiyanlık) ve İslamiyet arasında ciddi benzerlikler olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Toplumlar birbirleriyle karışırlar, karıştıkça ortaya kültürel bir sentez çıkar. İsim ve genetik değişse de inanışlar ve yaşam şekilleri kolay kolay değişmez. Binlerce yıl aynı topraklarda yaşamış farklı kültürlerin inanç sistemlerinde ve yaşam kültürlerinde benzerliklerin olmasından daha doğal hiçbirşey olamaz. Bu benzerliklerin olası tek sebebi bir kaynaktan doğmuş bir inanışın zaman içinde değişerek dünyaya yayılmasıdır. Ortadoğu bölgesi ile bağlantısı olmayan farklı milletlerin inanışlarında cennet ağacının olması, tufan olayının detaylarını görmek şaşırtıcıdır ve araştırmaya değer bir konudur.

SÜMERLER KİMDİR?

Sümerler, MÖ 4000-2000 yılları arasında Güney Irak’ta (Mezopotamya), medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölgede yaşadılar ve büyük bir medeniyet inşa ettiler. Mezopotamya’da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerler atmıştır. Ayrıca yazı (çivi yazısı) ve astronomi de ilk kez Mezopotamya’da Sümerler’de ortaya çıkmıştır. Mezopotamya’da yaşayan birçok farklı kavimden öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerler’dir. Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik, gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda öne çıkan ve bilinen toplum Sümerler’dir. Ortadoğu milletleri olan Babilliler, Asurlular, Hurriler, Hititler, Urartular gibi milletleri de etkilemişlerdir.  “Yaratılış” ve “Tufan” efsanelerine ilk kez Sümerler’de rastlanır. Sümer metinlerinden çözümlenebilen kesitlerde kurucu tanrılardan bahsedilir ve onlar büyük şehir devletlerinin ilk kralları olarak tasvir edilir. Daha sonra şehirleri yöneten aileler de onların soyundan gelmiştir.

SÜMERLERDE DİNİ YAPI

Geçen yüzyıldan beri gerek Mezopotamya’da gerek Anadolu ve Suriye’de yapılan kazılarda on binlerce çivi yazılı tablet bulundu. Bu tabletlerde yazılanların çözülmesiyle birlikte, tamamıyla unutulmuş, en az 3 bin yıllık Ortadoğu milletlerinin tarihleri, dinleri, efsaneleri ve günlük yaşamlarıyla ilgili bilgilere ulaşıldı. Sümerler, yazıyı bulmalarından itibaren basit bir alacak-verecek meselesinden, evren ve kozmolojiye kadar bütün konularda yazılı tabletler bırakmışlardı. Bu tabletler ilk bakışta mitolojik hikaye ve efsanelerden oluşmuş gibi görünse de, dönemin dini inanç yapısını da betimlemektedir. Sümer dini çok tanrılı bir dindi. Fakat inanç ve dini işlemlerde tek tanrılı dinlere büyük etkileri olduğu anlaşılıyor. Sümerlerin bireysel ve toplumsal yaşantılarında dinin önemli bir yer tuttuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Şöyle ki: Sümerler’e göre kurulan medeniyetin ve gelişimin tek kaynağı dini inançlardır. Tarım, ticaret, seyahat, ustalık gerektirici işler, hukuk, doğum, evlilik, ölüm, cenaze merasimleri, yönetim, savaş, barış, sağlık, hastalık, bilim, astronomi, büyü, insan ilişkileri gibi birçok konu dini inanç ve uygulamalar etrafında şekillenir ve dini ritüellerin başlıca ana konularını oluşturur. Dinin temelini tanrıların kurduğu birlik, yani Panteon oluşturmaktaydı. Genel özellikleri itibariyle insana benzeyen fakat ölümsüzlük gibi çeşitli üstün güçlere sahip birçok tanrı bulunmaktaydı. Her ne kadar olağanüstü güçlere sahip olsalar da bu güçlerin sınırsız olmadığını, belli bir takım kanunlara ve yasalara tabi oldukları anlaşılır. Sümer tanrıları, insanlar gibi aile kurup, çocuk sahibi olabiliyordu. Böylece sayıları sürekli artıyordu. Sümerler, tanrıların evlenmesini ve birleşmelerini, bereket ve verim kaynağı sayıyordu. Tabletler incelendiğinde tanrılar panteonunda An, Enlil ve Enki’den meydana gelen üçlü tanrı anlayışı diğerlerine göre oldukça baskındır. Gökyüzü, yeryüzü ve etrafı çevreleyen sular bu üç tanrının sorumluluğu altında şekillenir. Sümer tanrılarının adalet önünde hesap verme zorunluluğu vardı. Hatta bu yüzden Panteon’da, Sümerler’in en büyük tanrısı kabul edilen Enli bile yargılanmıştır. Sümer kralları, tanrıların desteğini din adamlarının belirttiği şekilde almak zorundaydı ve bu büyük bir iktidar sorunuydu.

 

KUTSAL YAPI ZİGGURATLAR

Sümerlerin tapınaklarına Ziggurat denirdi. Sümerler Zigguratların, dünyanın merkezini temsil ettiğine inanırlardı. Yüksek bir tepeye oturtulmuş bu kutsal yapılar Sümerler için hem gerçek hem de simgesel manada gökteki tanrılarla yeryüzündeki ölümlüler arasında bir bağlantı merkeziydi ve kentlerin en önemli binalarını oluşturuyordu.

KUR’AN, İNCİL VE TEVRAT’IN SÜMER’DEKİ KÖKENİ

Bu ortak noktalara değinmeden önce belirtmemiz gerekir ki; kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim Nahl Suresi 36. ayette der ki; “Andolsun biz her ümmete Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının diye peygamberler gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti, onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.” Bu ayet ışığında Sümer toplumuna da bir peygamber gönderilmiş olabileceği, o peygamberin getirdiği tebliğin aslında İslam tebliğinden farklı olmayacağı açıktır. Allah’ın gönderdiği dinin Hz. Adem’den bu yana İslam dini olduğu, Musevilik, Hristiyanlık ya da İslam diye ayrı ayrı dinler gönderilmediği biz müslümanlar tarafından kabul edilir. Dünyanın en ünlü Sümerologlarından biri olan Muazzez İlmiye Çığ, 1995 yılında yayımlanan “Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni” isimli kitabında, üç semavi din ile Sümerliler’in inanç sistemindeki benzerlikleri konu ediniyor. Çığ’a göre üç semavi din ile Sümerliler’in dini inançlarının ortak noktaları şöyle:   

1) Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü, tanrı korkusu, insanların tanrı tarafından yargılanması, tanrıların rızasını kazanmak için kurban verilmesi, törenler, dualar, tütsüler, ilahiler, çalgılarla tanrıyı sevindirmek, iyi ahlaklı, saygılı olmak ve temizlik, Sümer inanışlarının temeliydi. Bunlar tek tanrılı dinlerde de var.

2) Sümerliler’e göre tanrılar şehirleri ve bütün kültür varlıklarını meydana getirip insanlara vermişlerdir. Aynı düşünceyi Kur’an-ı Kerim’de de buluyoruz. Allah’ın insanlara elbiseler yaptığı (Araf: 26), dağlara barınaklar, sıcaktan koruyacak elbiseler, savaştan koruyacak zırhlar (Nahl: 81) ve gemiler (Yasin: 82) yaptığı yazılıyor.

3) Sümer’de tanrılar “ol” deyince o şey olur. Yasin Suresi 82. Ayette de “Allah’ın yaratmak istediğine “ol” demesi yeterlidir” denmektedir.

4) Sümer’de tanrılar istediklerini yok ederler. Ordular tanrılarındır. Aynı düşünceyi Kur’an-ı Kerim’de Enfal Suresi 17.ayette görürüz. Savaşta insanların değil, Allah’ın öldürdüğü, atılan öldürücü silahların Allah tarafından atıldığı yazar.

5) Sümer tanrıları kızarsa kendi ülkelerini bile yakıp yıkarlar. Tevrat, Yahve’nin (Yehova) insanlara kızarak onlara yok edici felaketler verdiği, komşu devletleri İsrail’in üzerine saldırttığı bildirilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de ise birçok surede Allah’ın çeşitli milletleri nasıl yok ettiği anlatılmaktadır. Bunların bazıları kasırga, bazıları dondurucu soğuk ile ortadan kaldırılmıştır. (Ankebut: 38, Furkan: 38, Hace: 44, Akkaf: 27, Muhammet: 13, Fussilet: 13 bunlardan birkaçı).

6) Sümer tanrılarının gök yüzünde “Duku” denilen toplandıkları yerleri, kürsüleri vardı. İsrailliler’e göre de Tanrı’nın gökte sarayı ve etrafında da bir çok yarattıkları var. Kur’an-ı Kerim’de ise Allah’ın Arş’da; etrafında melekler ve cinlerden oluşan bir toplulukla oturduğu yazar.

7) Sümer’de krallar yeryüzünde tanrıların vekili sayılır. İslam’da halife Allah’ın gölgesi, vekilidir. Papa da öyle kabul edilir.

8) Sümerliler dünyadaki olayların ve tanrının isteklerinin yıldızlarda yazılı olduğuna inanırlardı. İslamiyet’te, Buruç: 17-18, Nemi: 75. ayetlerinde Kur’an-ı Kerim ve diğer olayların gökte Levh-i Mahfuz’da yazılı olduğu bildiriliyor.

9) Sümer’de sosyal adaleti koruyan Tanrıça senede bir kez insanları, o yıl içindeki davranışlarına göre yargılar. Bu inanış İslam’a Şaban ayının on beşindeki Beraat Kandili olarak girmiştir.

10) Sümer’de her şahsın ve ailesinin kendilerine özgü bir tanrısı vardı. Onun görevi onları korumak isteklerini büyük tanrılara iletmekti. Kur’an-ı Kerim’de (Kaf: 17-18) “hiç kimse yoktur ki, onun üzerinde bir koruyucusu ve denetleyicisi bulunmasın” denmektedir.

11) Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’de yer alan; evrenin, insanın yaradılışı, Havva’nın Adem’in kaburgasından var edilişi, Habil Kabil cinayeti, Cennet’ten Kovulma, Tufan, Babil Kulesi, Tek Dil,  Eyüp Peygamber konuları Sümer mitolojisinde de var.

12) Bunların dışında Kur’an-ı Kerim’de geçen Harut ve Marut Melekleri ile ilgili konu, Tevrat’taki Süleyman’ın “Şarkılar Şarkısı” bölümü, İbrahim Peygamber’in karısı Sara’yı Firavun’a sunma hikayesi Sümerliler’in bereket kültünü oluşturan Kutsal Evlenme Törenleri’nden kaynaklandığı iddia ediliyor.

13) Yaratılış Efsanesi: Her üç dinde de evren büyük bir sudan oluşuyor. Ondan bir dağ çıkıyor, ikiye ayrılıyor. Üstü gök, altı yer oluyor. İnsan çamurdan tanrı görüntüsünden yaratılıyor. İlk yaratılan insan olduğuna inanılan “Adam/Adem”in anlamı “Kırmızı Toprak” Havva’nın Adem’in kaburgasından yaratılması ve Cennet’ten kovulmaları da Sümer efsanesinde yer alıyor.

14) Kur’an-ı Kerim’de Aden Bahçeleri olarak tanımlanan bahçe, Sümerliler’in tanrılar bahçesi Dilmun. Efsane ise şöyle: Dilmum’da, yer tanrıçası 8 bitki yetiştiriyor. Bunların koparılması yasak. Fakat Bilgelik Tanrısı dayanamayıp tatlarına bakıyor. Buna çok kızan Tanrıça, Tanrı’yı lanetleyerek yok oluyor. Bunun üzerine Bilgelik Tanrısı ölüm derecesinde hastalanıyor. Büyük zorluklardan sonra Tanrıça bulunarak Bilgelik Tanrısı’nı iyi etmesi için ikna ediliyor.Tanrıça hasta olan 8 bitkiye karşı, 8 organı için, 8 Tanrı ve Tanrıça yaratıyor. Son olarak Tanrı’nın kaburgasını iyi edecek bir Tanrıça’dır. Adı da “Kaburganın Hanımı” anlamına gelen “Ninti”dir. Nin, hanım; Ti ise kaburga demektir. Ti’nin bir anlamı da “Yaşam” demektir. Bu efsane, Tevrat’a da geçer. Burada Kaburganın Hanımı yerine Yaşamın Hanımı anlamına gelen “Havva” kullanılmıştır. Burada Tanrıların Bahçesi, yani cennet, yasak meyve, meyveyi yiyen erkek tanrı, kaburga ile ilgili kadın (tanrıça) ve tanrının yasak meyve yiyip lanetlenmesi Tevrat hikayesine tamamıyla uymaktadır. Kur’an-ı Kerim’de ise; ne Havva’nın adından ne de kaburgadan yaratıldığından söz edilir. Cennetten Tevrat’taki gibi yılan değil, şeytan çıkartıyor onları.

15) Adem’in çocukları Habil ve Kain (İslam’da Kabil) Hikayesi: Tevrat’a göre Habil koyun çobanı, Kain çiftçi. İkisi ürünlerinden Tanrı’ya sunuyor. Tanrı Habil’in getirdiğini beğendiği için kardeşi Kain onu öldürüyor. Konu Kur’an-ı Kerim’de Maide Suresi 27-31. ayetlerde geçiyor fakat ne çocukların adları, ne de getirdikleri yazıyor. Bu konu hadislerde bol bol ve çeşitli şekillerde anlatılmıştır. Sümer Mitolojisi’nde ise hikaye şöyle: Çoban Tanrısı ile Çiftçi Tanrısı, Aşk Tanrıçası ile evlenmek isterler. Tanrıça, Çoban Tanrısı’nı ve onun getirdiği ürünleri yeğler. Çiftçi de aradan çıkar. Buna paralel bir başkasında “Yaz” kendi ürünü olan tahılı, “Kış” ise hayvanlarından birini Tanrı Enlil’e sunar. Tanrı “Kış”ın hayvanını kabul eder.

16) Tufan Efsanesi: Tevrat-Tekvin Bab-8:9’da Tufan olayı kısaca şöyle anlatılmış: İnsanlar bozulmuş olduğundan Rab hepsini yok etmeye karar veriyor. Yalnız Rab’a iman eden Nuh’a Tufan yapacağını, tarif ettiği gibi bir gemi yapmasını, içine neler alacağını bildiriyor. Nuh, söyleneni yapıyor. Tufan başlıyor, 40 gün sürüyor. Sular 150 günde çekiliyorGemi Ararat Dağı’na oturuyor. Sular tamamıyle çekildikten sonra Nuh gemiden çıkarak Rab’a kurbanlar kesiyor, Nuh’a 950 yıl ömür veriliyor. Kur’an-ı Kerim’de bu olay 7 Sure içinde 20 kadar ayette geçiyor. Tufan adı bir kez geçiyor, geminin nasıl yapılacağı, Tufan’ın ne kadar sürdüğü, gemiden nasıl çıktıkları, Nuh’un neden 950 yıl yaşadığı bildirilmemiş. Buna karşın Allah’ın insanlara kızması, olayın Nuh’a bildirilmesi, gökten, yerden suların taşması, gemimin bir dağa yanaşması, bir kısım insanların kurtulması vs. Tevrat ile paralellik gösteriyor. 1872 yılına kadar Tufan hikayesinin yalnız Tevrat’ta olduğu sanılıyordu. Fakat Ninive’de çıkarılan Asurbanipal Kitaplığı içindeki bir çivi yazılı tablet okununca büyük bir şaşkınlık yaşandı. Gılgamış Destanı’nın son kısmını oluşturan bu hikayeyi, ölümsüzlüğü arayan Gılgamış’a Nuh’un Babilce karşılığı olan Utnapiştim anlatmış. Buna göre çoğalan insanların gürültüsünden rahatsız olan Tanrılar bir tufan yapmaya karar veriyorlar. Fakat Bilgelik Tanrısı gizlice bir duvar arkasından Utnapiştim’e durumu bildiriyor. Gemi yedi günde yapılıyor. İçine Utnapiştim akrabalarını, sanatçıları çeşitli hayvanları dolduruyor. Tufan başlıyor. Altı gün altı gece sürüyor. Yedinci gün gemi Nizir Dağı’na oturuyor. Suların çekildiği kuşlar gönderilerek anlaşılıyor. Bu hikaye geç çağda Sami olan Akat dilinde yazılmıştır. Bu yüz yılın daha erken çağına ait bu hikayenin Sümercesi bulundu. Tablet çok kırık olmasına rağmen, Tanrıların bir tufan yapmaya karar verdiği, bu kararı Bilgelik Tanrısı Enki’nin duvar arkasından Utnapiştim’in Sümerce karşılığı olan Zinusudra’ya bildirdiği, Tufan’ın yedi gün yedi gece sürdüğü, bittiğinde Zinusudra’nın kurbanlar kestiği yazılı. Tufan hikayesinin Sümerliler’de yazıya geçtiği, onlardan Akad’ların aldığı onlardan da Tevrat’a, arkadan da Kur’an-ı Kerim’e geçtiği düşünülüyor.

17) Sümer’de vaktiyle insanların tek dilde konuştuğu, fakat Bilgelik Tanrısı’nın kızarak onu bozduğu ve insanların dillerini karıştırdığı yazılı. Bu konu Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’de de yer alıyor. Hud Suresi 118-119. ayetlerde; “Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı, onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler” der. Maide Suresi 48. ayette; “Her birinize bir yol ve şeriat verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı. Fakat size verdiğinde (yol ve şeriatta) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyle ise birbirinizle yarışın, hepinizin dönüşü Allah’adır. Üzerinde ayrılığa düştüklerinizi o haber verecektir” der.

18) Eyüp Peygamber’in sabrı ve ödüllendirilmesi konusu Tevrat’ta 1040 satırlık şiir halinde yazılmıştır. Sümer’de ise; “İnsan ve onun Tanrısı” adlı şiir aynı konuyu anlatır: Kur’an-ı Kerim’de ise bu konu, iki sure ve 15 ayette (Enbiya: 81-94, Sad: 41-44) kısaca yer alır.

19) Suların kan olması: Tevrat çıkış-Bab 7: 14-25’de Musa suları kana çeviriyor. Kur’an-ı Kerim’de Araf Suresi 132-133. ayetlerde “ ..Su baskınını, çekirgeyi, kurbağayı ve kanı her birini ayrı mucizeler olarak onlara musallat ettik.” deniyor. Bu da Sümer’in aşk Tanrıçası İnanna’nın, kendisine tecavüz eden bahçıvana kızarak ülkesinin sularını kana çevirmesiyle parelellik gösteriyor.

20) Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi 102. ayette geçen Harut ve Marut meleklerinin izleri Sümer’lilerin Venüs yıldızını simgeleyen Aşk Tanrısı’nın aşıkları çoban Tanrısı Dumuzi ile çiftçi Tanrısı Enkidu’da görülür.

21) Tevrat’taki Süleyman’ın Şarkısı bölümündeki şiirlerin Sümerler’de yeni yıl bayramlarını oluşturan kutsal evlenme törenindeki şarkılara paralel olduğu hatta birçok satırının aynı olduğu saptandı.

 

Bir cevap yazın